Dünyanın kalbi, bugün Akdeniz’in sularında ağır ağır ilerleyen küçük bir gemiye kilitlenmiş durumda. Gemi küçük, mütevazı, sessiz… Ama yükü, insanlığın vicdanı kadar ağır. Adı Madleen… İtalya’nın Catania limanından ayrıldı; yönü, kuşatma altında inim inim inleyen Gazze.
20 yıldır abluka, 2 yıldır kesintisiz bombardıman altında olan bir coğrafyaya, insanlık adına selam götürüyor…
Madleen’in içinde yalnızca 12 kişi var. Brezilya’dan İrlanda’ya, ABD’den İsveç’e, İspanya’dan Türkiye’ye…Onlar, farklı dilleri konuşan, farklı tenlerde doğan ama aynı vicdanı taşıyan 12 yürek. Dünya susarken, onlar konuşuyor. Dünya bakarken, onlar yürüyor. Küçücük bir yelkenliyle, koca bir insanlık ayıbının karşısında dimdik duruyorlar.
Madleen küçük bir gemi. Ama arkasında, milyonlarca kalbi yanan insanın duası var. Küçük bir tekne ama büyük bir direnişin, ateşe su taşıyan bir karıncanın, İbrahimî bir cesaretin sembolü. Brezilyalı aktivist Thiago Ávila ve beraberindeki yolcular, Mısır açıklarından tüm dünyaya sesleniyor: “Gazze’ye doğru yoldayız. Dönmeyeceğiz.”
İçlerinden biri, dünyaca tanınan İsveçli çevreci aktivist Greta Thunberg, gözyaşlarını saklamadan şöyle diyor: “Gazze’ye 100 kilo un ulaştırmak için canımı vermeye hazırım. Ne olursa olsun bu un oraya girmeli.”
Bir diğeri, Türk aktivist Şuayb Ordu, sesini yükseltiyor: “İsrail bizi durdurmak isterse, iftira atacak. Ama burada sadece ilaç var, bebek bezi var, bisküvi var. Suç unsuru değil, merhamet taşıyoruz.”
Madleen ismi de sembol. Gazzeli bir kadın balıkçıdan geliyor: Madleen Kullab… Gazze’nin en genç, en cesur, tek kadın balıkçısı. Abluka altında, bombardıman gölgesinde, denize açılan onurlu bir direniş. Ailesini doyurmak için değil yalnızca, Gazzeli kadınların adını dalgaların üzerine yazmak için denize çıkan bir direnişçi.
Bu gemidekiler kendilerine benzemeyen, aynı dili konuşmayan, aynı inancı paylaşmayan insanlar için ölüme yelken açıyor. Bir ekmek, bir ilaç, bir umut için canlarını ortaya koyuyorlar. Sadece Gazze’yi değil, insanlığı kurtarmak istiyorlar. Çünkü onlar biliyor: Eğer Gazze düşerse, insanlık düşer.
Tarihin en uzun kuşatmalarından biri yaşanıyor Gazze’de.
Bu kuşatmanın benzeri İslam tarihinin ilk yıllarında da görüldü. Nübüvvetin 7. yılıydı. Mekke’deki müşrikler, Daru’n-Nedve’de toplanıp, İslam’ın yükselişini durduramayacaklarını anlayınca, onu doğmadan boğmak istediler.
Ve bir kararname hazırlandı.
“Hiçbir Müslümana yiyecek satılmayacak, hiçbir eşya alınmayacak, barış teklifleri reddedilecek, selam dahi verilmeyecek.”
Bu insanlık dışı karar, Kâbe’nin duvarına asıldı. Artık ne merhamet vardı, ne vicdan. Sadece açlık, yokluk ve zulüm.
Müslümanlar Ebu Talib Mahallesi’ne hapsedildi.
Çocuklar açlıktan ağlıyor, anneler gözyaşlarını saklıyordu. Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir ve diğer müminler ellerindeki her şeyi kardeşleri için harcadı. Sonra, açlıktan ağaç yaprakları yediler. Karnına taş bağlayanlar, sadece susmak istemeyen vicdanlardı.
Yıllar geçti. Ambargo kalkmadı.
Ama içlerinde bir grup müşrik vardı ki vicdanları susturulamıyordu. Gece karanlığında bir lokma yiyecek taşıyorlar, bazen de mallarını Müslümanlara ulaştırmak için develerini serbest bırakıyorlardı.
Hişam b. Amr b. Rebia da onlardan biriydi. Ancak yakalanınca ölümle burun buruna geldi. Tam o sırada, henüz Müslüman olmamış Ebu Süfyan şöyle dedi:
“Bırakın adamı. Şib’deki akrabalarına iyilik ediyor. Keşke biz de onun gibi bir iyilik yapabilsek.”
Bu vicdan kıpırtıları sonunda bir çığlığa dönüştü. Kâbe’ye asılan ahidname yırtıldı. Ambargo delindi.
Ve tarih şunu yazdı: Zulüm sonsuz değildir. Vicdan er geç galip gelir.
Bugün Gazze, bir kez daha Şib-i Ebu Talib.
Bugün Madleen, bir kez daha vicdanlı insanların geceleri taşıdığı su küpü.
Bugün konvoylar, yiyecek yüklü develer gibi sınır kapılarına yürüyor.
Bugün insanlık, sınanıyor.
Peki ya biz?
Ey yeryüzünün Müslümanları!
Daha ne zaman harekete geçeceğiz?
Bir ahiret sabahında mı? Alemi ervahta mı?
Bugün değilse ne zaman?
Ey İslam ümmeti!
Artık Tih Çölü’nden çıkmanın vakti gelmedi mi?
Bakın! Akdeniz’de bir gemi sizi bekliyor.
O geminin adı Madleen.
Yükü un, su ve bebek bezi…
Ama aslında taşıdığı şey: Onur, cesaret ve insanlık…
Onlara hayran olmak kolay.
Onlar gibi yaşamak zor.
Ama zorlukta gizli bir nasip vardır.
Belki bir gün, biz de bir karınca oluruz.
İbrahim’in ateşine bir damla su taşıyan…
O damla, ateşi söndürmez belki.
Ama bizim safımızı belli eder.
Allah o safta olmayı bizlere de nasip etsin.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Turan KIŞLAKÇI
Vicdanın Rotası: Madleen Gazze’ye Yürüyor
Dünyanın kalbi, bugün Akdeniz’in sularında ağır ağır ilerleyen küçük bir gemiye kilitlenmiş durumda. Gemi küçük, mütevazı, sessiz… Ama yükü, insanlığın vicdanı kadar ağır. Adı Madleen… İtalya’nın Catania limanından ayrıldı; yönü, kuşatma altında inim inim inleyen Gazze.
20 yıldır abluka, 2 yıldır kesintisiz bombardıman altında olan bir coğrafyaya, insanlık adına selam götürüyor…
Madleen’in içinde yalnızca 12 kişi var. Brezilya’dan İrlanda’ya, ABD’den İsveç’e, İspanya’dan Türkiye’ye…Onlar, farklı dilleri konuşan, farklı tenlerde doğan ama aynı vicdanı taşıyan 12 yürek. Dünya susarken, onlar konuşuyor. Dünya bakarken, onlar yürüyor. Küçücük bir yelkenliyle, koca bir insanlık ayıbının karşısında dimdik duruyorlar.
Madleen küçük bir gemi. Ama arkasında, milyonlarca kalbi yanan insanın duası var. Küçük bir tekne ama büyük bir direnişin, ateşe su taşıyan bir karıncanın, İbrahimî bir cesaretin sembolü. Brezilyalı aktivist Thiago Ávila ve beraberindeki yolcular, Mısır açıklarından tüm dünyaya sesleniyor: “Gazze’ye doğru yoldayız. Dönmeyeceğiz.”
İçlerinden biri, dünyaca tanınan İsveçli çevreci aktivist Greta Thunberg, gözyaşlarını saklamadan şöyle diyor: “Gazze’ye 100 kilo un ulaştırmak için canımı vermeye hazırım. Ne olursa olsun bu un oraya girmeli.”
Bir diğeri, Türk aktivist Şuayb Ordu, sesini yükseltiyor: “İsrail bizi durdurmak isterse, iftira atacak. Ama burada sadece ilaç var, bebek bezi var, bisküvi var. Suç unsuru değil, merhamet taşıyoruz.”
Madleen ismi de sembol. Gazzeli bir kadın balıkçıdan geliyor: Madleen Kullab… Gazze’nin en genç, en cesur, tek kadın balıkçısı. Abluka altında, bombardıman gölgesinde, denize açılan onurlu bir direniş. Ailesini doyurmak için değil yalnızca, Gazzeli kadınların adını dalgaların üzerine yazmak için denize çıkan bir direnişçi.
Bu gemidekiler kendilerine benzemeyen, aynı dili konuşmayan, aynı inancı paylaşmayan insanlar için ölüme yelken açıyor. Bir ekmek, bir ilaç, bir umut için canlarını ortaya koyuyorlar. Sadece Gazze’yi değil, insanlığı kurtarmak istiyorlar. Çünkü onlar biliyor: Eğer Gazze düşerse, insanlık düşer.
Tarihin en uzun kuşatmalarından biri yaşanıyor Gazze’de.
Bu kuşatmanın benzeri İslam tarihinin ilk yıllarında da görüldü. Nübüvvetin 7. yılıydı. Mekke’deki müşrikler, Daru’n-Nedve’de toplanıp, İslam’ın yükselişini durduramayacaklarını anlayınca, onu doğmadan boğmak istediler.
Ve bir kararname hazırlandı.
“Hiçbir Müslümana yiyecek satılmayacak, hiçbir eşya alınmayacak, barış teklifleri reddedilecek, selam dahi verilmeyecek.”
Bu insanlık dışı karar, Kâbe’nin duvarına asıldı. Artık ne merhamet vardı, ne vicdan. Sadece açlık, yokluk ve zulüm.
Müslümanlar Ebu Talib Mahallesi’ne hapsedildi.
Çocuklar açlıktan ağlıyor, anneler gözyaşlarını saklıyordu. Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir ve diğer müminler ellerindeki her şeyi kardeşleri için harcadı. Sonra, açlıktan ağaç yaprakları yediler. Karnına taş bağlayanlar, sadece susmak istemeyen vicdanlardı.
Yıllar geçti. Ambargo kalkmadı.
Ama içlerinde bir grup müşrik vardı ki vicdanları susturulamıyordu. Gece karanlığında bir lokma yiyecek taşıyorlar, bazen de mallarını Müslümanlara ulaştırmak için develerini serbest bırakıyorlardı.
Hişam b. Amr b. Rebia da onlardan biriydi. Ancak yakalanınca ölümle burun buruna geldi. Tam o sırada, henüz Müslüman olmamış Ebu Süfyan şöyle dedi:
“Bırakın adamı. Şib’deki akrabalarına iyilik ediyor. Keşke biz de onun gibi bir iyilik yapabilsek.”
Bu vicdan kıpırtıları sonunda bir çığlığa dönüştü. Kâbe’ye asılan ahidname yırtıldı. Ambargo delindi.
Ve tarih şunu yazdı: Zulüm sonsuz değildir. Vicdan er geç galip gelir.
Bugün Gazze, bir kez daha Şib-i Ebu Talib.
Bugün Madleen, bir kez daha vicdanlı insanların geceleri taşıdığı su küpü.
Bugün konvoylar, yiyecek yüklü develer gibi sınır kapılarına yürüyor.
Bugün insanlık, sınanıyor.
Peki ya biz?
Ey yeryüzünün Müslümanları!
Daha ne zaman harekete geçeceğiz?
Bir ahiret sabahında mı? Alemi ervahta mı?
Bugün değilse ne zaman?
Ey İslam ümmeti!
Artık Tih Çölü’nden çıkmanın vakti gelmedi mi?
Bakın! Akdeniz’de bir gemi sizi bekliyor.
O geminin adı Madleen.
Yükü un, su ve bebek bezi…
Ama aslında taşıdığı şey: Onur, cesaret ve insanlık…
Onlara hayran olmak kolay.
Onlar gibi yaşamak zor.
Ama zorlukta gizli bir nasip vardır.
Belki bir gün, biz de bir karınca oluruz.
İbrahim’in ateşine bir damla su taşıyan…
O damla, ateşi söndürmez belki.
Ama bizim safımızı belli eder.
Allah o safta olmayı bizlere de nasip etsin.