Hava Durumu

Kral Çıplak! Ey Batı’nın Liderleri

Yazının Giriş Tarihi: 13.08.2025 15:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.08.2025 15:55

Mısırlı büyük düşünür Dr. Abdulvahab el-Messiri, İsrail’in varlık sebebini iki cümleye sığdırmıştı:

Amerikan desteği kesildiğinde ve Araplar sahneye çıktığında İsrail yok olur.”
Ve ardından, tarihe kazınacak şu sözleri eklemişti:

İsrail’in sonu, İsraillilerin sonu demek değildir. Bu, apartheid devletinin sonudur. Filistinli mültecilerin geri dönüşü ve yerleşimcilerin demokratik bir ülkenin vatandaşı olmasıdır. İsrail’in sonu, yalnızca siyonizmin sonudur.”

Bu sözler, hem bir hakikatin çıplak ilanı, hem de emperyalist yalanların üzerine çekilmiş örtünün yırtılmasıdır. Artık dünya anlamaya başladı: İsrail, bağımsız bir ülke değil; emperyal bir projenin ürünüdür. Ortadoğu’daki İngiliz ve Amerikan çıkarlarının muhafızı olarak inşa edildi. Yahudileri Avrupa’dan “tahliye” eden Batılı güçler, bugün de onları ucuz paralı askerler gibi kullanıyor.

Bu gerçeği yalnızca biz değil, İsrailli ya da Yahudi kökenli pek çok vicdan sahibi aydın da dile getirdi: Ilan Pappe, Norman G. Finkelstein, Avi Shlaim, Noam Chomsky… Hepsi aynı hakikate işaret etti: İsrail, Batı’nın Ortadoğu’daki ileri karakoludur…

Ben Gurion’dan Golda Meir’e, Ariel Şaron’dan Binyamin Netanyahu’ya… Hepsi aynı mutfaktan, aynı reçeteyle pişti. Batılı efendilerinin ellerine tutuşturduğu “emperyal planı” harfiyen uyguladılar. Ve dünya kamuoyu, sanki yeni uyanmış gibi, bugün soruyor: “Bu sapkın devletin 1948’den beri sürdürdüğü sistemli soykırıma nasıl göz yumuldu?” Ve hâlâ neden kimse kıpırdamıyor, kıpırdayamıyor?

Cevap basit: Çünkü bu dünya onların dünyası. Kuralları onlar koyuyor, oyunu onlar oynuyor. Bu düzen yıkılmadıkça hiçbir şey değişmez. Birleşmiş Milletler mi? Makyajı dökülmüş bir sömürge aparatından başka bir şey değil.

BM, başından beri sömürgeci Anglosakson aklın “böl ve yönet” stratejisine hizmet etti. Görevi, ülkeleri küçük devletçiklere parçalamak, hepsini vesayet altına almaktı.

1917 Balfour Deklarasyonu ile Filistin’i “Yahudi yurdu” ilan eden İngiltere, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu kirli mirası BM’ye devretti.
29 Kasım 1947’de alınan 181 sayılı taksim kararı, Nehir’den Deniz’e uzanan toprakları ikiye böldü. İsrail ertesi gün kuruldu; Filistin devleti ise hâlâ kurulamadı. Çünkü her defasında engellendi.

Mısır Kıpti Ortodoks Kilisesi’nin 117. Patriği Papa III. Şenuda… Sadece bir ruhani lider değil, Arap dünyasında adaletin ve vicdanın sesi olmuş tarihi bir figür. Onun şu sözü hâlâ tarihin taşlarına kazınmış duruyor: “Mevcut İsrail, Allah’ın seçilmiş halkı değildir. Yahudiler Filistin’e Balfour’un vaadiyle geldiler, Allah’ın vaadiyle değil.”

Bu, kutsal metinleri siyasî çıkar için istismar eden siyonist söyleme karşı gür bir reddiydi. Camp David Anlaşması’nı reddetti, İsrail’le normalleşmeyi reddetti, Enver Sedat’ın Kudüs ziyaretine katılmayı reddetti. Ve yemini şuydu:“Kudüs’e ancak Müslüman kardeşlerimizle birlikte, özgürleştirildikten sonra gideceğiz.”

1980’de Kıptîlerin Kudüs’ü ziyaretini yasaklayan kararıyla bu duruşunu mühürledi. Bu yüzden ona “Arapların Babası” dediler.

Yüz yıldır Filistin’de yaşanan her şey, emperyal senaryonun sahnelenmiş hâlidir. Yahudiler, bu oyunun en ucuz aparatları oldu. Netanyahu, i24’e yaptığı açıklamada kendisini “tarihî ve ruhani bir görev” içinde gördüğünü ve “Büyük İsrail” vizyonuna —gelecekteki Filistin devletine tahsis edilen topraklar ile mevcut Ürdün ve Mısır’ın bazı bölgelerini kapsayan— güçlü bir şekilde bağlı olduğunu söyledi.

Şimdi sıra, Gazze ve Batı Şeria’nın tamamen yutulmasında. Filistin için sadece Filistinliler savaşıyor. 1987’deki Birinci İntifada ve 2000’deki İkinci İntifada’dan sonra İsrail, inkâr ettiği Filistin halkını kabul etmek zorunda kaldı. Ama bu tanıma, sözde bir Filistin idaresinin gölgesinde gerçekleşti.

Bugün, tozlu raflara kaldırılmış “iki devletli çözüm” dosyası, Gazze direnişi sayesinde yeniden gündeme geldi. Fakat BMGK’nın kararları, küresel öfkeyi yatıştırmak için oynanan bir tiyatrodan ibaret. Sömürgeci Batı’nın ve onun aparatı BM’nin hegemonyası yıkılmadan, soykırımcı İsrail projesi durmaz. BM’nin yeniden sahneye çıkması, daha büyük katliamların ön hazırlığıdır.

Hasıl-ı kelam, unutmayalım ki tarihin terazisi ağırdır ama şaşmaz. Zulmün ömrü, hakikatin kapısını kapatmaya yetmez. Bir gün gelir, tankların palet seslerini çocuk sevinçleri bastırır; dikenli tellerin yerini zeytin ağaçlarının gölgesi alır. O gün, Filistin’in ufkunda sadece özgürlük güneşi doğmayacak, insanlığın vicdanı da yeniden doğacaktır…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.