Ben bir atım. İngiliz ressam ve yazar Charlie Mackesy’nin kitabındaki at. Çocuk, köstebek ve tilki hem yoldaşlarım hem de dostlarım. Her birimiz, insanların yaşamlarındaki farklı dönemleri, karakterleri, deneyimleri ve duygusal hâlleri temsil ediyoruz. Ben at olarak hikâyede bilgeliği ve rehberliği temsil ediyorum. Çocuk, masumiyeti ve merakı temsil ediyor. Köstebek, her zaman yemek arayan, aynı zamanda yüzeyin altında ne olduğunu anlamaya çalışan bir karakter. Tilki, başlangıçta güvenilemez ve tehlikeli görünse de, zamanla dostum çocuk ve köstebekle kurduğu güçlü bir bağ ile korkularını ve güvensizliklerini aşıyor. Bizler, birbirleriyle ve çevreleriyle etkileşim kurarak dostluk, korku, sevgi, kayıp ve aidiyet gibi konular üzerinde düşünmeye çağırıyoruz sizleri…
Ben bir atım. Dostlarım çocuk, köstebek ve tilki ile yaşamı sorguluyoruz. İnsanların kaybettiği anlamın ve mananın peşindeyiz. Dostluğu, iyiliği, yardımlaşmayı ve umutsuzluklara rağmen cesareti arıyoruz. Nezaket, merhamet, sevgi, korku ve başarı gibi konularda diyaloglarla insanlara farklı bir bakış açısı ortaya koyuyoruz. Hayatın karmaşık konularına derinlemesine bir bakış sunuyoruz. Zamanımızın artan sosyal ve bireysel sorunlarına karşı gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine herkese temel değerleri ve idealleri hatırlatıyoruz. İnsanı, yaşamın en karmaşık sorunları ve duygusal hâlleri üzerine düşünmeye çağırıyoruz. Farklı karakterlerdeki dostlarımla, insanları kendi iç dünyaları ve yaşam anlayışları üzerine düşünmeye teşvik ediyoruz. Hayatın karmaşık gerçeklerini basit bir dille, evrensel insan deneyimi ve değerlerine vurgu yaparak anlatıyoruz.
Ben bir atım. Binlerce yıl önce insanlar bizi özgür coğrafyamızdan alıp ehlileştirdiklerinde, Amerika kıtasına zorla götürülen Afrikalılar gibi öfkeliydik. Asırlar geçip 21. yüzyıla vardığımızda asıl ehlileştirilmesi gereken barbar insanın kendisiydi. Çünkü asil kanı olan tek canlı biz atlardık fakat insanlar asil kanın kendi ırkında olduğunu iddia edip katliamlar yaptı… Ruhunu kaybeden insanlık, sevgiyi de kaybetti zamanla. Her çağda esen rüzgârın önünde sağa sola savruldu. Tarihten hiç ibret almadan yaşamına devam ediyor. Suçu ise geçmişte, onda bunda, ötekinde ya da dışarıda arıyor. Hâlbuki insan başkasını suçlar iken başkası da onu suçluyor. Suçun kendisinde olduğunu ve içine bakması gerektiğini hiçbir zaman düşünmüyor. Aynaya veya sudaki aksimize bakıp hep dışımızı gördük, iç âlemimizi hiç görmeyi denemedik. Şöyle diyordu dostum çocuk: “Çok tuhaf değil mi? Suya ve aynaya baktığımızda sadece dışımızı görebiliyoruz, oysa hemen her şey içimizde oluyor.”
Ben bir atım. Kırılgan yapıma rağmen sezgilerimle insanın içinde bulunduğu hâli anlarım. İyi kalpliliğin üstüne bir şeyin olmadığını biliriz, çünkü “iyilik her şeyin ötesinde durur, sessizce.” Biz atlar, yardım etmeyi ve hizmet etmeyi severiz. En güçlü olduğumuz zaman, zayıflığımızı göstermeye cesaret ettiğimiz zamandır. Çünkü yardım istemenin, pes etmek olmadığını bilakis pes etmeyi reddetmek demek olduğunu iyi biliriz. Bundandır ki, biz atların gözyaşlarının bir nedeni vardır: Bize güç verir, zayıflık değil...
Ben bir atım. Dostlarımla insanların korkularını ve kaygılarını daha az dinlemeye, hayallerine daha çok kulak vermeye davet ediyoruz. Elbette herkes bir parça korkar ama beraberken daha az korkuyoruz. İnsan hayatı, hayallerden ibarettir. Hayalleri bitince hayatı da bitmeye yüz tutmuş demektir. Biz insanı özüne davet ediyoruz. Kendisini anlaması konusunda cesaretlendiriyoruz. Acı, yalnızlık, kaygı, umutsuzluk ve belirsizlik gibi duygularla nasıl başa çıkabileceğini öğretiyoruz. İyi olmayı hiç denedik mi? Başkasının suçuna karşı iyilikle cevap vermeyi hiç yeğledik mi? Yoksa daha beteriyle mi mukabelede bulunduk? Bunları hiç düşünmüyoruz. Hayata karamsar bakmayın. Bütün insanları kötü görmeyin. İyi kalpli olmayı deneyin. Hayatta en büyük başarının da sevmek olduğunu bilin ve sevgiyi asla kaybetmemeye çalışın.
Ben bir atım. Yıldızlarla kaplı göklerin altında dolanan bir at. Toprak ana ile bütünleşmiş, rüzgârın özgürce estiği ovasında asaletin ve özgürlüğün simgesi olan at. Dostum köstebek özgürlüğü şöyle tanımlıyordu: “Sahip olduğumuz en büyük özgürlüklerden biri, olaylara nasıl tepki verdiğimizdir.”
Yaşadığımız coğrafya, tüm varoluşumla iç içe geçmiş bir türküdür; her bir notada toz, toprak ve taze otun kokusunu taşıyorum. Kemiklerim, doğanın bana bahşettiği özgürlüğüne uygun şekilde güçlü ve dayanıklıdır. Kaslarımın her bir hareketi, her bir gerginlik ve gevşeme, varlığımın ritmini ifade eder. Gözlerim uzaklara bakar, hüzünlü, gizemli ve sıradanlıktan uzak; baktığım her yere tohumları eken ve yemyeşil bir sevgi ile yetiştiren bir çiftçinin elindeki çapa gibidir.
Ben bir atım. Gökyüzünün sonsuz maviliğine açılan bir pencere, özgürlüğün rüzgârlarında süzülen bir türkü, sessizliğin en gür çığlığı olan atım. Geniş ovalar, uçsuz bucaksız bozkırlar benim evim, huzur bulduğum, güvendiğim, kendimi ait hissettiğim yerlerdir. Ancak ahırımın sıcak ve huzur veren köşeleri, dostlarımla olan bağımın merkezidir. Orası, yüreğime dokunan bir huzur, bir aidiyet duygusudur. Yuva, ahır veya ev her zaman bir yer olmak zorunda değil. Bazen herkes gibi dağlarda, ovalarda ve hayatta kendimizi kaybolmuş gibi hissederiz. Ancak biliriz ki, içimizde taşıdığımız sevgi insana yuvasını buldurur.
Ben bir atım. Kanatlarım var, uçabiliyorum. Ama öbür atlar hased etmesin, kıskanmasın diye kanatlarımı göstermiyorum. Çünkü hasedin ve kıskançlığın dostlukları nasıl yakıp yıktığını biliyorum. Dostum köstebek, “İyilik görmek için bekliyoruz çoğu zaman… Oysa kendine iyi davranmaya hemen başlayabilirsin” demişti. Genellikle insan en zor kendisini affediyor. En büyük zaman kaybı kendini başkalarıyla karşılaştırmaktır. Herkes gibi bizler de acı çekeriz. Çocuk bana, “Yüreğimiz acıdığında ne yapıyoruz?” diye sorduğunda ona, “Arkadaşlıkla, ortak gözyaşlarıyla ve zamanla sarıp sarmalıyoruz, mutlu ve umutlu uyanana kadar da bekliyoruz” dedim.
Ben bir atım. Varlığımız şükrü gerektiriyorken hayata karamsar bakıyoruz. “Bardağın yarısı dolu mu, boş mu?” diye soran dostum köstebeğe çocuk şöyle cevap vermişti: “Galiba bardağım olduğuna şükrediyorum.” Anı yaşamayı severiz. Yarını bilmeyiz ama bilmemiz gereken tek şeyin birbirimizi sevdiğimiz ve dostluğumuz olduğunu bilirim. Hayat zor ve bazı yanılgılarla devam ediyoruz hayatımıza. Dostum köstebeğin dediği gibi, “En büyük yanılgı, hayatın, mükemmel olması gerekliğidir.” Bir boşluğa düştüğümde ya da yolumu kaybettiğimde olduğum yerde bir arayışta olduğumu ve “sevmek ve sevilmek” için burada olduğumuzu hatırlıyorum. Ne kadar değerli olduğumuzu bazen bize nasıl davranıldığıyla ölçmeye çalışıyoruz. Oysaki hep şunu hatırlamalıyız: “Değerlisin, önemlisin, seviliyorsun ve bu dünyaya başka kimsenin katamayacağı bir şey katıyorsun.”
“Ben bir atım” dediğimde, dostluğun sıcaklığını, yardımlaşmanın onurunu, iyiliğin güzelliğini, kendim olmanın özgürlüğünü, birlikteliğin gücünü, sakinliğin huzurunu, evin sığınağını ve ait olmanın derin aidiyet duygusunu taşırım. Yaşamımın anlamını bilirim. Ben, bir topluluğa, bir aileye, bir yere ait olmanın, sahip olunan ve sahip çıkılan bir varlık olmanın derin anlamını taşırım. Kendi özgürlüğüne sahip çıkan, kendi yolunda giden ancak ait olduğu topluluğa, dostlarına ve yuvaya derinden bağlı olan bir atım. Herkesin maddiyatı, siyaseti, makamı, gösterişi ve insanları konuştuğu bir zamanda; kalbi, sevgiyi, aidiyeti ve dostluğu yaşatmaya çalışıyoruz. Herkesin kaybolduğu ve evini aradığı bir çağda insana basit gibi görünen değerlerin, hayatının anlamını oluşturduğunu hatırlatıyoruz. Ben bir atım ve dostlarımla, biz yüce bir şiiriz…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Turan KIŞLAKÇI
Ben Bir Atım…
Ben bir atım. İngiliz ressam ve yazar Charlie Mackesy’nin kitabındaki at. Çocuk, köstebek ve tilki hem yoldaşlarım hem de dostlarım. Her birimiz, insanların yaşamlarındaki farklı dönemleri, karakterleri, deneyimleri ve duygusal hâlleri temsil ediyoruz. Ben at olarak hikâyede bilgeliği ve rehberliği temsil ediyorum. Çocuk, masumiyeti ve merakı temsil ediyor. Köstebek, her zaman yemek arayan, aynı zamanda yüzeyin altında ne olduğunu anlamaya çalışan bir karakter. Tilki, başlangıçta güvenilemez ve tehlikeli görünse de, zamanla dostum çocuk ve köstebekle kurduğu güçlü bir bağ ile korkularını ve güvensizliklerini aşıyor. Bizler, birbirleriyle ve çevreleriyle etkileşim kurarak dostluk, korku, sevgi, kayıp ve aidiyet gibi konular üzerinde düşünmeye çağırıyoruz sizleri…
Ben bir atım. Dostlarım çocuk, köstebek ve tilki ile yaşamı sorguluyoruz. İnsanların kaybettiği anlamın ve mananın peşindeyiz. Dostluğu, iyiliği, yardımlaşmayı ve umutsuzluklara rağmen cesareti arıyoruz. Nezaket, merhamet, sevgi, korku ve başarı gibi konularda diyaloglarla insanlara farklı bir bakış açısı ortaya koyuyoruz. Hayatın karmaşık konularına derinlemesine bir bakış sunuyoruz. Zamanımızın artan sosyal ve bireysel sorunlarına karşı gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine herkese temel değerleri ve idealleri hatırlatıyoruz. İnsanı, yaşamın en karmaşık sorunları ve duygusal hâlleri üzerine düşünmeye çağırıyoruz. Farklı karakterlerdeki dostlarımla, insanları kendi iç dünyaları ve yaşam anlayışları üzerine düşünmeye teşvik ediyoruz. Hayatın karmaşık gerçeklerini basit bir dille, evrensel insan deneyimi ve değerlerine vurgu yaparak anlatıyoruz.
Ben bir atım. Binlerce yıl önce insanlar bizi özgür coğrafyamızdan alıp ehlileştirdiklerinde, Amerika kıtasına zorla götürülen Afrikalılar gibi öfkeliydik. Asırlar geçip 21. yüzyıla vardığımızda asıl ehlileştirilmesi gereken barbar insanın kendisiydi. Çünkü asil kanı olan tek canlı biz atlardık fakat insanlar asil kanın kendi ırkında olduğunu iddia edip katliamlar yaptı… Ruhunu kaybeden insanlık, sevgiyi de kaybetti zamanla. Her çağda esen rüzgârın önünde sağa sola savruldu. Tarihten hiç ibret almadan yaşamına devam ediyor. Suçu ise geçmişte, onda bunda, ötekinde ya da dışarıda arıyor. Hâlbuki insan başkasını suçlar iken başkası da onu suçluyor. Suçun kendisinde olduğunu ve içine bakması gerektiğini hiçbir zaman düşünmüyor. Aynaya veya sudaki aksimize bakıp hep dışımızı gördük, iç âlemimizi hiç görmeyi denemedik. Şöyle diyordu dostum çocuk: “Çok tuhaf değil mi? Suya ve aynaya baktığımızda sadece dışımızı görebiliyoruz, oysa hemen her şey içimizde oluyor.”
Ben bir atım. Kırılgan yapıma rağmen sezgilerimle insanın içinde bulunduğu hâli anlarım. İyi kalpliliğin üstüne bir şeyin olmadığını biliriz, çünkü “iyilik her şeyin ötesinde durur, sessizce.” Biz atlar, yardım etmeyi ve hizmet etmeyi severiz. En güçlü olduğumuz zaman, zayıflığımızı göstermeye cesaret ettiğimiz zamandır. Çünkü yardım istemenin, pes etmek olmadığını bilakis pes etmeyi reddetmek demek olduğunu iyi biliriz. Bundandır ki, biz atların gözyaşlarının bir nedeni vardır: Bize güç verir, zayıflık değil...
Ben bir atım. Dostlarımla insanların korkularını ve kaygılarını daha az dinlemeye, hayallerine daha çok kulak vermeye davet ediyoruz. Elbette herkes bir parça korkar ama beraberken daha az korkuyoruz. İnsan hayatı, hayallerden ibarettir. Hayalleri bitince hayatı da bitmeye yüz tutmuş demektir. Biz insanı özüne davet ediyoruz. Kendisini anlaması konusunda cesaretlendiriyoruz. Acı, yalnızlık, kaygı, umutsuzluk ve belirsizlik gibi duygularla nasıl başa çıkabileceğini öğretiyoruz. İyi olmayı hiç denedik mi? Başkasının suçuna karşı iyilikle cevap vermeyi hiç yeğledik mi? Yoksa daha beteriyle mi mukabelede bulunduk? Bunları hiç düşünmüyoruz. Hayata karamsar bakmayın. Bütün insanları kötü görmeyin. İyi kalpli olmayı deneyin. Hayatta en büyük başarının da sevmek olduğunu bilin ve sevgiyi asla kaybetmemeye çalışın.
Ben bir atım. Yıldızlarla kaplı göklerin altında dolanan bir at. Toprak ana ile bütünleşmiş, rüzgârın özgürce estiği ovasında asaletin ve özgürlüğün simgesi olan at. Dostum köstebek özgürlüğü şöyle tanımlıyordu: “Sahip olduğumuz en büyük özgürlüklerden biri, olaylara nasıl tepki verdiğimizdir.”
Yaşadığımız coğrafya, tüm varoluşumla iç içe geçmiş bir türküdür; her bir notada toz, toprak ve taze otun kokusunu taşıyorum. Kemiklerim, doğanın bana bahşettiği özgürlüğüne uygun şekilde güçlü ve dayanıklıdır. Kaslarımın her bir hareketi, her bir gerginlik ve gevşeme, varlığımın ritmini ifade eder. Gözlerim uzaklara bakar, hüzünlü, gizemli ve sıradanlıktan uzak; baktığım her yere tohumları eken ve yemyeşil bir sevgi ile yetiştiren bir çiftçinin elindeki çapa gibidir.
Ben bir atım. Gökyüzünün sonsuz maviliğine açılan bir pencere, özgürlüğün rüzgârlarında süzülen bir türkü, sessizliğin en gür çığlığı olan atım. Geniş ovalar, uçsuz bucaksız bozkırlar benim evim, huzur bulduğum, güvendiğim, kendimi ait hissettiğim yerlerdir. Ancak ahırımın sıcak ve huzur veren köşeleri, dostlarımla olan bağımın merkezidir. Orası, yüreğime dokunan bir huzur, bir aidiyet duygusudur. Yuva, ahır veya ev her zaman bir yer olmak zorunda değil. Bazen herkes gibi dağlarda, ovalarda ve hayatta kendimizi kaybolmuş gibi hissederiz. Ancak biliriz ki, içimizde taşıdığımız sevgi insana yuvasını buldurur.
Ben bir atım. Kanatlarım var, uçabiliyorum. Ama öbür atlar hased etmesin, kıskanmasın diye kanatlarımı göstermiyorum. Çünkü hasedin ve kıskançlığın dostlukları nasıl yakıp yıktığını biliyorum. Dostum köstebek, “İyilik görmek için bekliyoruz çoğu zaman… Oysa kendine iyi davranmaya hemen başlayabilirsin” demişti. Genellikle insan en zor kendisini affediyor. En büyük zaman kaybı kendini başkalarıyla karşılaştırmaktır. Herkes gibi bizler de acı çekeriz. Çocuk bana, “Yüreğimiz acıdığında ne yapıyoruz?” diye sorduğunda ona, “Arkadaşlıkla, ortak gözyaşlarıyla ve zamanla sarıp sarmalıyoruz, mutlu ve umutlu uyanana kadar da bekliyoruz” dedim.
Ben bir atım. Varlığımız şükrü gerektiriyorken hayata karamsar bakıyoruz. “Bardağın yarısı dolu mu, boş mu?” diye soran dostum köstebeğe çocuk şöyle cevap vermişti: “Galiba bardağım olduğuna şükrediyorum.” Anı yaşamayı severiz. Yarını bilmeyiz ama bilmemiz gereken tek şeyin birbirimizi sevdiğimiz ve dostluğumuz olduğunu bilirim. Hayat zor ve bazı yanılgılarla devam ediyoruz hayatımıza. Dostum köstebeğin dediği gibi, “En büyük yanılgı, hayatın, mükemmel olması gerekliğidir.” Bir boşluğa düştüğümde ya da yolumu kaybettiğimde olduğum yerde bir arayışta olduğumu ve “sevmek ve sevilmek” için burada olduğumuzu hatırlıyorum. Ne kadar değerli olduğumuzu bazen bize nasıl davranıldığıyla ölçmeye çalışıyoruz. Oysaki hep şunu hatırlamalıyız: “Değerlisin, önemlisin, seviliyorsun ve bu dünyaya başka kimsenin katamayacağı bir şey katıyorsun.”
“Ben bir atım” dediğimde, dostluğun sıcaklığını, yardımlaşmanın onurunu, iyiliğin güzelliğini, kendim olmanın özgürlüğünü, birlikteliğin gücünü, sakinliğin huzurunu, evin sığınağını ve ait olmanın derin aidiyet duygusunu taşırım. Yaşamımın anlamını bilirim. Ben, bir topluluğa, bir aileye, bir yere ait olmanın, sahip olunan ve sahip çıkılan bir varlık olmanın derin anlamını taşırım. Kendi özgürlüğüne sahip çıkan, kendi yolunda giden ancak ait olduğu topluluğa, dostlarına ve yuvaya derinden bağlı olan bir atım. Herkesin maddiyatı, siyaseti, makamı, gösterişi ve insanları konuştuğu bir zamanda; kalbi, sevgiyi, aidiyeti ve dostluğu yaşatmaya çalışıyoruz. Herkesin kaybolduğu ve evini aradığı bir çağda insana basit gibi görünen değerlerin, hayatının anlamını oluşturduğunu hatırlatıyoruz. Ben bir atım ve dostlarımla, biz yüce bir şiiriz…