Hava Durumu

85 YAŞINDA ZİNDANDA BİR GÜVERCİN

Yazının Giriş Tarihi: 19.11.2025 17:26
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.11.2025 18:13

Ortadoğu tarihine Batılı kaynaklardan bakmaya kalktığınızda gözlerinizin önüne hep aynı tablo serilir: Arap dünyası, baskının hüküm sürdüğü, yolsuzlukların sıradan bir alışkanlığa dönüştüğü, insan haklarının neredeyse hiç olmadığı karanlık bir coğrafya… Bu anlatı öylesine ısrarla tekrar edilir ki bölgenin iki yüz yılı aşkın süredir emperyal projeler ve sömürgeci hesaplar arasında kıvrandığı gerçeği neredeyse tamamen görünmez olur. Sanki bu halklar kendi kaderlerini kendi elleriyle mahvetmiş; sanki haritaları çizen, darbeleri kışkırtan, rejimleri kurup yıkan güçler başka bir dünyaya aitmiş gibi…

Ne yazık ki Arap dünyasındaki bazı diktatör yönetimler, Batı medyasının bu ezberini doğrulamak için adeta birbirleriyle yarışır. Halkına hoyrat davranmayı bir yönetim biçimine dönüştüren bir avuç rejim, tüm bir coğrafyanın üzerine kara bir perde gibi çekilir. Bu perde ardından Araplar, “demokrasi karşıtı”, “özgürlük düşmanı”, “barışı istemeyen” bir topluluk olarak gösterilmeye devam eder. Oysa İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bazı Arap rejimlerinin Batılı istihbaratların gölgesinde halklarını sindirmeye girişmesi, Arap kimliğini Batı gözünde en derin yaraya dönüştürmüştür. Bu yarayı sarmak için Arap Birliği’nin belgeseller, kapsamlı raporlar, tarihî araştırmalarla güçlü bir karşı anlatı inşa etmesi gerekirdi; fakat maalesef bu alan uzun yıllardır bir boşluk olarak kaldı. Sesini dünyaya anlatması gereken bir medeniyet, kendi sessizliğinde boğuldu. Genç nesiller, kendi tarihlerini kendi kalemlerinden değil, başkalarının hükmüyle öğrenmeye mecbur edildi.

İşte tam da böyle bir sessizlik ortamında, bugün yaşanan bir olay hem Müslüman halkların yüreğini burktu hem de Batı medyasında şaşkınlık uyandırdı. Arap siyasetinin ve düşünce dünyasının en saygın isimlerinden biri olan, barışın ve müsamahanın bir sembolüne dönüşmüş Raşid Gannuşi, 85 yaşında Tunus zindanlarında yalnızlığa mahkûm edildi. Bu haberi duyan herkesin zihninde aynı soru yankılandı: Hayatını barışa, diyaloga, toplumunun hayrına vakfetmiş bir bilge, ömrünün bu son durağında nasıl olur da demir parmaklıkların ardına gönderilir?

Sorunun cevabı insanın içini daha da acıtıyor. Gannuşi’ye, Gandhi’nin barış ve hoşgörü ilkelerini yaymak amacıyla verilen uluslararası bir ödülün parasal değerini Tunus Kızılayı’na bağışladığı için iki yıl hapis cezası verildi. Evet, bugün Tunus mahkemelerinde “suç” diye adlandırılan fiil tam olarak buydu: Bir ödülü, ülkesinin en köklü yardım kuruluşuna bağışlamak.

Avukatlarının kamuoyuyla paylaştığı açıklamalar, meselenin basit bir hukuksuzluktan çok daha öte olduğunu gösteriyor. Dava, hukukun temel ilkelerine açıkça aykırı biçimde yürütülmüştü. Zamanaşımına uğramış bir dosya ısrarla yeniden açılmış, geçersizliği ispatlanan tutanaklar adeta delil gibi dosyaya eklenmiş, savunmanın daha ilk duruşmada hazırlık yapma talebi reddedilmişti. Her şey o kadar aceleye getirilmişti ki, kararın siyasi bir saikle alındığını anlamak için hukukçu olmaya bile gerek yoktu. Avukatların ifadesiyle bu süreç, “adil yargılanma ilkesinin en açık ihlallerinden biri” olarak tarihe geçmiştir.

Gannuşi ise bütün bu olup biteni, ömrü boyunca taşıdığı vakur sükûnetle karşıladı. Onu tanıyanların anlattıkları, bu sükûnetin sıradan bir dinginlik değil, karakterinin özüne sinmiş bir asalet olduğunu gösteriyor. En gerilimli toplantılarda bile kimseyi kıracak tek bir söz çıkmadı ağzından. Kendisine yıllarca kötülük etmiş, iftira atmış kişilerden bahsederken bile hakaret etmeyi aklından geçirmedi. Halk arasında yayılan lakapları asla kullanmadı; her insanı adıyla, sıfatıyla andı. Onun dilinde kibir yoktu, öfke yoktu, intikam yoktu.

İnsanların bağırarak, kavga ederek siyaset yaptığını sandığı bir çağda, gürültünün ortasında kendi iç sessizliğini koruyabilmek başlı başına bir cesaretti. Gannuşi’nin tuhaf denecek kadar sakin duruşu, onu düşmanlarının savurduğu çığırtkanlıkla kirlenmekten alıkoyuyordu. Sanki o gürültülerin hepsi çok uzak bir vadide yankılanıyor, onun bulunduğu yere hiç ulaşmıyordu.

Ne kadar müsamahalı olduysa, o kadar hırpalandı. Ne kadar cömert davrandıysa, o kadar nankörlüğe uğradı. Ne kadar yüce gönüllü davrandıysa, karşısındakiler o kadar hoyratlaştı.

85 yaşında bir adam düşünün: Bir güvercin kadar zararsız, bir derviş kadar sakin, bir bilge kadar derin… Zindan kapıları onun ardında kapanırken bile elindeki fidanı bırakmayan biri. Hayatının sonbaharında bile bir fikri, bir umudu toprağa dikmeye çalışan biri.

Tunus bir gün, tıpkı Burgiba’yı, Bin Ali’yi ve öncekileri tarihin sayfalarına kaldırdığı gibi, Gannuşi’ye bu zulmü reva görenlerin sayfasını da kapatacak. Çünkü tarih, kimlerin hayırla nhớ anılacağını, kimlerin karanlık bir gölge gibi kaybolacağını en berrak haliyle yazmaya devam eden bir hafızadır. Kim ne ekti, ne biçti; hangi söz hangi kalbe işledi; hangi adım hangi yolu açtı—bunların hepsi tek tek kaydedilir.

Bugün belki 85 yaşında bir güvercini zindana attılar; ama yarın, hakikat kendini gösterdiğinde kimin haklı kimin haksız olduğu apaçık ortaya çıkacaktır. Gannuşi belki yalnız, belki yaşlı, belki hasta… ama tarih onun barış, iyilik ve müsamaha mücadelesini asla unutmayacaktır. Gerisi, gelip geçici iktidarların, uçucu hırsların ve kalabalıkların kısa ömürlü gürültüsünden ibarettir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.