Hava Durumu

2025: Tanıklık Edenler ve Sessiz Kalanlar

Yazının Giriş Tarihi: 31.12.2025 14:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.12.2025 14:05

2026’ya girerken 2025’e dönüp baktığımızda, takvim yapraklarının bize söylediği şeyle tarihin fısıldadığı şey arasında derin bir uçurum olduğunu görüyoruz. 2025, yalnızca olayların değil; suskunlukların, gecikmiş tepkilerin ve bilinçli körlüklerin yılı olarak hafızaya kazındı. Bu yılın kültür-sanat panoramasına tek bir kelime damga vurduysa, o kelime tartışmasız biçimde Gazze oldu...

Gazze’de yaşananlar yalnızca bir savaşın ya da bir siyasi çatışmanın sonucu değildi; insanlığın kendisiyle yüzleştiği, fakat çoğu zaman bakmaktan kaçındığı bir ahlâk aynasıydı. Bu aynaya bakan sanat, edebiyat ve sinema konuştu; ama aynı dönemde “uluslararası toplum” adını taşıyan büyük yapı derin ve sağır bir sessizliğe gömüldü.

2025’te sanat, alışıldık estetik arayışların çok ötesine geçti. Roberta De Monticelli’nin “Filistin’de Çiğnenen İnsanlık” eseri ile Norman Finkelstein’ın “Gazze: Şehadete Tanıklık” kitabı, akademik metinler olmaktan çıkıp vicdan belgelerine dönüştü. Bu eserler, tarihin kaydını tutmaktan çok, insanlığın kendisine yönelttiği ağır bir sorguya dönüştü.

Sinemada ise “Hind Receb’in Sesi”, beş yaşındaki bir çocuğun şahsında susturulan bir halkın çığlığını beyazperdeye taşıdı. “All That’s Left of You” (Senden Geriye Kalan) filmi, Filistin acısını bağırmadan, slogan atmadan, bir masalın sessizliğiyle anlattı; belki de bu yüzden çok daha derin bir yara açtı.

Müzik, kolektif hafızanın dili oldu. Macklemore’un Hind’s Hall 2 parçası ve Llunr’in Wake Up şarkısı, notaları birer tanıklık cümlesine dönüştürdü. 18. İstanbul Bienali’nin açılışındaki Gazze vurgusu ise sanatın yalnızca estetik bir faaliyet değil, insanlığın ortak vicdanı olduğunu bir kez daha ilan etti. Sanat konuşuyordu. Dünya ise dinlemiyordu…

2025, Gazze’nin yalnızca bombalarla değil, yalanlarla ve inkârla da kuşatıldığı bir yıl oldu. İsrail ordusu, 15 Filistinli sağlık çalışanının öldürüldüğü katliamı önce reddetti. Ardından, öldürülen sağlıkçılardan birinin cep telefonuna kaydettiği görüntüler ortaya çıktı. Ambulanslar, ışıkları yanık halde yaralıları almaya giderken yaylım ateşine tutuluyordu.

İnkâr çöktü. Bu kez suç kabul edildi, ama yeni bir iddiayla: “Aralarında Hamas üyeleri vardı.”
Oysa gerçek daha sarsıcıydı: Cesetler ve ambulanslar toplu mezarlarda bulunmuştu. Bu sahneler, modern çağın en karanlık arşivine eklendi.

2025’te İsrail, yalnızca sivilleri ve doktorları değil, hakikatin tanıklarını da hedef aldı. İki yıllık soykırımda İsrail 257 Filistinli gazeteciyi şehid etti. Bu dünya tarihinin en büyük gazeteci katliamıydı. Nisan ayında 25 yaşındaki foto-muhabir Fatima Hassouna, Cannes’da belgeseli gösterilecekken İsrail hava saldırısında öldürüldü. Hamile kız kardeşi dâhil ailesinden on kişiyle birlikte…

Ölümünden kısa süre önce yazdığı cümle, 2025’in vicdan metni olarak hafızalara kazındı:“Eğer ölürsem, gürültülü bir ölüm istiyorum.
Bir sayı olmak istemiyorum. Dünyanın duyacağı bir ölüm istiyorum.”
Dünya duydu mu?
Evet…
Ama yine sustu…

2025’in hafızamıza kazınan en büyük utançlarından biri, Dr. Hüssam Ebu Safiye karşısındaki bu sağır edici sessizlik oldu. Kemal Advan Hastanesi’nin 51 yaşındaki direktörü…Sekiz yaşındaki oğlunu İsrail saldırılarında kaybetmiş bir hekim… Hastanesini terk etmeyen, beyaz önlüğüyle yıkıntılar arasında bir İsrail tankına doğru yürürken görüntülenen bir insan…

2024’ün son günlerinde tutuklandı. Hastane ateşe verildi. Aradan bir yıl geçti. Hâlâ zindanda... Ne Birleşmiş Milletler’den güçlü bir ses çıktı, ne “uluslararası toplum”dan yankılandı bir itiraz.

Netanyahu için af isteyen devlet başkanları bulundu. Soykırım ekonomisini ifşa eden Francesca Albanese’ye yaptırımlar uygulandı.
Ama Dr. Ebu Safiye için yalnızca cılız, geç ve etkisiz birkaç girişim görüldü.

İnsan Hakları İçin Doktorlar-İsrail (PHRI) raporları tabloyu açıkça ortaya koydu: 25 kilo kayıp, ciddi kalp sorunları, uyuz, tedavisizlik, hâkim karşısına çıkarılmadan geçen aylar… Ve yine sessizlik…

2023’te Dr. Mahmut Ebu Nuceyle, Avdet Hastanesi’nin beyaz panosuna şu cümleyi yazmıştı: “Sonunda hayatta kalabilenler hikâyemizi anlatacaklar. Biz elimizden geleni yaptık. Bizi hatırlayın.”

2025’te hayatta kalanlar anlattı. Ama dünya, hatırlamamayı tercih etti… 2025, tıpkı 2024 gibi, tarihe “Gazze Yılı” olarak geçecek. Ama bu yıl aynı zamanda şunun da adı olacak: İnsanlığın sustuğu yıl…

2026’ya girerken önümüzde duran soru artık şudur: Sanatın, doktorların, çocukların ve ölülerin tanıklığı mı kalıcı olacak; yoksa bu sağır edici sessizlik mi? Tarih genellikle cevabını geç verir. Ama mutlaka verir…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.