Türkiye’de Kürt toplumu, geçmişten bugüne önemli bir dönüşüm yaşadı. Bu değişim sadece mekânsal ya da ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik ve siyasal bilinç düzeyinde bir evrilmeyi temsil ediyor. Bu süreci anlamadan bugün yaşanan gelişmeleri doğru okumak mümkün değil.
AŞİRETİ AŞAN BİR KİMLİK ARAYIŞI
Kürt toplumu artık aşiret düzenine sıkışmış, göçebe veya kırsal hayata mahkûm bir yapı değil. Bugün, Doğu’dan İstanbul’a, Mardin’den İzmir’e kadar uzanan bir spektrumda; öğretmen, doktor, akademisyen, sanatçı, girişimci, esnaf ve iş insanı olarak Türkiye’nin her alanına entegre olmuş bir kimlikten söz ediyoruz.
Bu değişimin doğal bir sonucu olarak, geçmişin lokal ve kabilevi aidiyetleri yerini, daha soyut ama daha kapsayıcı bir “Kürt hassasiyeti”ne bıraktı. Aşiret refleksleriyle değil, toplumsal temsiliyet, eşit yurttaşlık ve demokratik hak talepleri üzerinden bir bilinç gelişti.
Bu gelişim, aynı zamanda Kürt siyasi hareketinde de bir kırılmayı zorunlu hale getirdi. Fakat kırılmanın niteliği, yeniye mi yoksa eskiye mi kapı aralayacak, asıl mesele burada.
DEMOKRASİ Mİ, DOKTRİN Mİ?
Son açıklanan “silah bırakma ve fesih” metninde bu açıdan ciddi çelişkiler var. Bir yanda silahlı mücadelenin sona erdirildiği duyuruluyor, diğer yanda ise metin adeta bir ideolojik manifestoya dönüşüyor. Özgürlük söylemleri ile totaliter söylemler aynı metinde iç içe geçmiş.
Metinde beş kez “sosyalizm” ifadesi geçiyor. Ancak bu, Avrupa’daki sosyal demokrasiyle karıştırılmamalı. Ne bireysel özgürlükleri, ne piyasa ekonomisini, ne de çoğulculuğu içinde barındıran bir çizgi bu. Daha çok 20. yüzyılın reel sosyalist, otoriter modellerine selam çakan; toplumu tek bir doktrin etrafında biçimlendirmeyi hedefleyen bir yaklaşım…
En dikkat çeken kavramlardan biri ise “komünal demokratik toplum.” Bu, kulağa masum gelebilir, ama arka planda bireysel hakları törpüleyen, merkezi olmayan ama aynı zamanda bireyi yok sayan, topluluğu yücelten bir sistem tahayyülü var. Özgür birey yerine örgütlü kolektif, fikir özgürlüğü yerine çizgisel hizalanma…
TOPLUM FARKINDA, SİYASET YAKALAMALI
Bugün DEM Partisi ve benzeri hareketler, bu dönüşmüş ve çeşitlenmiş sosyolojik tabana hitap etmekle yükümlü. Yüzde 10'lar düzeyinde oy alan bu yapı, artık sadece eski yapının devamı gibi davranamaz. Kentsel, eğitimli, meslek sahibi Kürt seçmen, çok daha fazlasını bekliyor. Kutuplaştıran değil birleştiren, dikte eden değil temsil eden, slogan atan değil çözüm üreten bir siyasi dile ihtiyaç var.
Bu noktada, Kürt siyasi hareketinin bir yol ayrımında olduğu açık: Ya sosyolojik dönüşüme uyum sağlayacak ve liberal demokratik siyaset sahasında kalıcı bir aktör olacak, ya da geçmişin ideolojik yükleriyle sadece kendi çevresinde dönüp duran bir yapı olarak kalacak.
İLİM, İRADE VE İTTİFAK
Türkiye’nin bugünkü yapısında, çözüm süreci ya da normalleşme sadece devlet politikasıyla değil, karşısındaki muhatabın da toplumsal sorumluluğu üstlenmesiyle mümkündür. Barış, sadece silahtan vazgeçmek değil; fikirle barışmak, hakikate yaklaşmak, birlikte yaşama iradesini büyütmektir.
Bu irade varsa; silahlar değil kalemler konuşur, meydanlar değil meclisler karar verir. Örgüt disipliniyle değil, toplumsal temsil gücüyle konuşan yapılar kazanır.
Ve ancak o zaman, bu ülkenin Doğusu da Batısı da aynı masa etrafında, eşit yurttaşlık çatısı altında aynı geleceğe bakabilir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Soner ZORLUOĞLU
SİYASETTE SOSYOLOJİ DEĞİŞTİ, DİL DEĞİŞECEK Mİ?
Türkiye’de Kürt toplumu, geçmişten bugüne önemli bir dönüşüm yaşadı. Bu değişim sadece mekânsal ya da ekonomik değil, aynı zamanda sosyolojik ve siyasal bilinç düzeyinde bir evrilmeyi temsil ediyor. Bu süreci anlamadan bugün yaşanan gelişmeleri doğru okumak mümkün değil.
AŞİRETİ AŞAN BİR KİMLİK ARAYIŞI
Kürt toplumu artık aşiret düzenine sıkışmış, göçebe veya kırsal hayata mahkûm bir yapı değil. Bugün, Doğu’dan İstanbul’a, Mardin’den İzmir’e kadar uzanan bir spektrumda; öğretmen, doktor, akademisyen, sanatçı, girişimci, esnaf ve iş insanı olarak Türkiye’nin her alanına entegre olmuş bir kimlikten söz ediyoruz.
Bu değişimin doğal bir sonucu olarak, geçmişin lokal ve kabilevi aidiyetleri yerini, daha soyut ama daha kapsayıcı bir “Kürt hassasiyeti”ne bıraktı. Aşiret refleksleriyle değil, toplumsal temsiliyet, eşit yurttaşlık ve demokratik hak talepleri üzerinden bir bilinç gelişti.
Bu gelişim, aynı zamanda Kürt siyasi hareketinde de bir kırılmayı zorunlu hale getirdi. Fakat kırılmanın niteliği, yeniye mi yoksa eskiye mi kapı aralayacak, asıl mesele burada.
DEMOKRASİ Mİ, DOKTRİN Mİ?
Son açıklanan “silah bırakma ve fesih” metninde bu açıdan ciddi çelişkiler var. Bir yanda silahlı mücadelenin sona erdirildiği duyuruluyor, diğer yanda ise metin adeta bir ideolojik manifestoya dönüşüyor. Özgürlük söylemleri ile totaliter söylemler aynı metinde iç içe geçmiş.
Metinde beş kez “sosyalizm” ifadesi geçiyor. Ancak bu, Avrupa’daki sosyal demokrasiyle karıştırılmamalı. Ne bireysel özgürlükleri, ne piyasa ekonomisini, ne de çoğulculuğu içinde barındıran bir çizgi bu. Daha çok 20. yüzyılın reel sosyalist, otoriter modellerine selam çakan; toplumu tek bir doktrin etrafında biçimlendirmeyi hedefleyen bir yaklaşım…
En dikkat çeken kavramlardan biri ise “komünal demokratik toplum.” Bu, kulağa masum gelebilir, ama arka planda bireysel hakları törpüleyen, merkezi olmayan ama aynı zamanda bireyi yok sayan, topluluğu yücelten bir sistem tahayyülü var. Özgür birey yerine örgütlü kolektif, fikir özgürlüğü yerine çizgisel hizalanma…
TOPLUM FARKINDA, SİYASET YAKALAMALI
Bugün DEM Partisi ve benzeri hareketler, bu dönüşmüş ve çeşitlenmiş sosyolojik tabana hitap etmekle yükümlü. Yüzde 10'lar düzeyinde oy alan bu yapı, artık sadece eski yapının devamı gibi davranamaz. Kentsel, eğitimli, meslek sahibi Kürt seçmen, çok daha fazlasını bekliyor. Kutuplaştıran değil birleştiren, dikte eden değil temsil eden, slogan atan değil çözüm üreten bir siyasi dile ihtiyaç var.
Bu noktada, Kürt siyasi hareketinin bir yol ayrımında olduğu açık: Ya sosyolojik dönüşüme uyum sağlayacak ve liberal demokratik siyaset sahasında kalıcı bir aktör olacak, ya da geçmişin ideolojik yükleriyle sadece kendi çevresinde dönüp duran bir yapı olarak kalacak.
İLİM, İRADE VE İTTİFAK
Türkiye’nin bugünkü yapısında, çözüm süreci ya da normalleşme sadece devlet politikasıyla değil, karşısındaki muhatabın da toplumsal sorumluluğu üstlenmesiyle mümkündür. Barış, sadece silahtan vazgeçmek değil; fikirle barışmak, hakikate yaklaşmak, birlikte yaşama iradesini büyütmektir.
Bu irade varsa; silahlar değil kalemler konuşur, meydanlar değil meclisler karar verir. Örgüt disipliniyle değil, toplumsal temsil gücüyle konuşan yapılar kazanır.
Ve ancak o zaman, bu ülkenin Doğusu da Batısı da aynı masa etrafında, eşit yurttaşlık çatısı altında aynı geleceğe bakabilir.