Siyasette bazen en gürültülü dönemler, en az etki yaratan zamanlar olur. Son haftalarda CHP’nin yoğun miting trafiği de tam olarak böyle bir tabloya işaret ediyor. Sayılar yüksek, sahne kalabalık, mikrofonlar açık ancak toplumda oluşan karşılık son derece sınırlı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in son günlerdeki açıklamaları ise bu tablonun nedenlerini anlamak açısından oldukça öğretici. Bir yanda İmralı sürecine mesafeli bir tutum, diğer yanda “DEM Parti ile aramızın kötü olma lüksü yok” şeklindeki çıkış… Siyasette diyalog elbette gereklidir fakat bu diyalog ilke ile desteklenmediğinde, tutarlılık yerini savrulmaya bırakır.
Bugün gelinen noktada şu soruyu sormak kaçınılmaz hale geliyor. CHP hangi ideolojik hatta duruyor? Bir gün milliyetçi reflekslerle konuşan, ertesi gün etnik siyasete kapı aralayan; bir gün devletçi, bir başka gün liberal; bazen demokratik söylemlerle öne çıkan, bazen de bu söylemleri kendi iç çelişkileriyle boşa düşüren bir yapı…
Seçmenin zihninde oluşan tablo “çoğulculuk” değil, açık bir belirsizliktir. Bu belirsizliğin en somut göstergesi ise mitinglerdir. Yaklaşık 75 miting yapıldı. Ancak bu mitinglerden geriye, toplumun diline dolanan tek bir slogan, tek bir güçlü cümle, tek bir hatırlanır siyasi iddia kalmadı. Oysa siyaset biraz da hafızaya hitap etme sanatıdır. Söylenen söz akılda kalmıyorsa, yapılan mitingin sayısının da bir anlamı yoktur. İşte tam bu noktada iktidar cephesinin tavrı dikkat çekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu süreci büyük bir sükûnetle izliyor. Henüz sahaya güçlü ve sert bir karşı hamleyle inmiş değil. Bunun nedeni basit: Türk toplumunu, seçmen psikolojisini ve siyasi refleksleri çok iyi okuyor. CHP’nin ne yaparsa yapsın, şu aşamada toplumda güçlü ve kalıcı bir karşılık üretemediğini görüyor. Dahası, Erdoğan’ın hâlâ çok net bir avantajı var. Sahaya çıktığında, yalnızca varlığıyla dahi oy dengelerini 2–3 puan oynatabilecek bir toplumsal karşılığa sahip. Bu, her lidere nasip olan bir güç değil. Yıllar içinde kurulan seçmen bağı, kriz anlarında dahi etkisini koruyor. Bu nedenle iktidar, acele etmiyor; muhalefetin kendi içinde savrulmasını izliyor. Muhalefet olmak, sadece karşı çıkmak değildir.
Muhalefet; alternatif sunmak, güven vermek, “yarın bu ülkeyi ben yönetirim” diyebilmektir. Bugün CHP’nin en büyük sorunu tam da burada yatıyor. Eleştiriler var, ama yol haritası yok. Tepki var, ama vizyon eksik. Özgür Özel’in Cumhurbaşkanlığı adaylığına dönük bir hazırlık içinde olduğu artık gizli değil. Ancak Türkiye gibi siyasi hafızası güçlü, toplumsal fay hatları derin bir ülkede adaylık, yalnızca niyetle yürümüyor. Sağlam bir ideolojik duruş, tutarlı bir söylem ve net bir siyasi yön gerekiyor. CHP’nin en büyük güvencesi ise hâlâ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucu mirası. Ne var ki Atatürk’ü yalnızca sıkışıldığında başvurulan bir referans haline getirmek, bu mirası büyütmez. Atatürkçülük, günlük siyasetin can simidi değil; süreklilik isteyen bir duruştur. Bugün seçmen bağıran siyaseti değil, ne söylediğini bilen siyaseti arıyor. Dün söylediğini bugün inkâr etmeyen, yönünü gizlemeyen, durduğu yeri net biçimde tarif eden bir muhalefet görmek istiyor. Mevcut tablo ise şunu söylüyor: CHP, kime hitap ettiğini biliyor olabilir; ama ne söylediğini ve nereye yürüdüğünü hâlâ anlatabilmiş değil.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Soner ZORLUOĞLU
Muhalefetin Savrulması, İktidarın Sessiz Okuması
Siyasette bazen en gürültülü dönemler, en az etki yaratan zamanlar olur. Son haftalarda CHP’nin yoğun miting trafiği de tam olarak böyle bir tabloya işaret ediyor. Sayılar yüksek, sahne kalabalık, mikrofonlar açık ancak toplumda oluşan karşılık son derece sınırlı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in son günlerdeki açıklamaları ise bu tablonun nedenlerini anlamak açısından oldukça öğretici. Bir yanda İmralı sürecine mesafeli bir tutum, diğer yanda “DEM Parti ile aramızın kötü olma lüksü yok” şeklindeki çıkış… Siyasette diyalog elbette gereklidir fakat bu diyalog ilke ile desteklenmediğinde, tutarlılık yerini savrulmaya bırakır.
Bugün gelinen noktada şu soruyu sormak kaçınılmaz hale geliyor. CHP hangi ideolojik hatta duruyor? Bir gün milliyetçi reflekslerle konuşan, ertesi gün etnik siyasete kapı aralayan; bir gün devletçi, bir başka gün liberal; bazen demokratik söylemlerle öne çıkan, bazen de bu söylemleri kendi iç çelişkileriyle boşa düşüren bir yapı…
Seçmenin zihninde oluşan tablo “çoğulculuk” değil, açık bir belirsizliktir. Bu belirsizliğin en somut göstergesi ise mitinglerdir. Yaklaşık 75 miting yapıldı. Ancak bu mitinglerden geriye, toplumun diline dolanan tek bir slogan, tek bir güçlü cümle, tek bir hatırlanır siyasi iddia kalmadı. Oysa siyaset biraz da hafızaya hitap etme sanatıdır. Söylenen söz akılda kalmıyorsa, yapılan mitingin sayısının da bir anlamı yoktur. İşte tam bu noktada iktidar cephesinin tavrı dikkat çekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu süreci büyük bir sükûnetle izliyor. Henüz sahaya güçlü ve sert bir karşı hamleyle inmiş değil. Bunun nedeni basit: Türk toplumunu, seçmen psikolojisini ve siyasi refleksleri çok iyi okuyor. CHP’nin ne yaparsa yapsın, şu aşamada toplumda güçlü ve kalıcı bir karşılık üretemediğini görüyor. Dahası, Erdoğan’ın hâlâ çok net bir avantajı var. Sahaya çıktığında, yalnızca varlığıyla dahi oy dengelerini 2–3 puan oynatabilecek bir toplumsal karşılığa sahip. Bu, her lidere nasip olan bir güç değil. Yıllar içinde kurulan seçmen bağı, kriz anlarında dahi etkisini koruyor. Bu nedenle iktidar, acele etmiyor; muhalefetin kendi içinde savrulmasını izliyor. Muhalefet olmak, sadece karşı çıkmak değildir.
Muhalefet; alternatif sunmak, güven vermek, “yarın bu ülkeyi ben yönetirim” diyebilmektir. Bugün CHP’nin en büyük sorunu tam da burada yatıyor. Eleştiriler var, ama yol haritası yok. Tepki var, ama vizyon eksik. Özgür Özel’in Cumhurbaşkanlığı adaylığına dönük bir hazırlık içinde olduğu artık gizli değil. Ancak Türkiye gibi siyasi hafızası güçlü, toplumsal fay hatları derin bir ülkede adaylık, yalnızca niyetle yürümüyor. Sağlam bir ideolojik duruş, tutarlı bir söylem ve net bir siyasi yön gerekiyor. CHP’nin en büyük güvencesi ise hâlâ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucu mirası. Ne var ki Atatürk’ü yalnızca sıkışıldığında başvurulan bir referans haline getirmek, bu mirası büyütmez. Atatürkçülük, günlük siyasetin can simidi değil; süreklilik isteyen bir duruştur. Bugün seçmen bağıran siyaseti değil, ne söylediğini bilen siyaseti arıyor. Dün söylediğini bugün inkâr etmeyen, yönünü gizlemeyen, durduğu yeri net biçimde tarif eden bir muhalefet görmek istiyor. Mevcut tablo ise şunu söylüyor: CHP, kime hitap ettiğini biliyor olabilir; ama ne söylediğini ve nereye yürüdüğünü hâlâ anlatabilmiş değil.