Bayramlar, kültürel kodlarımızın, inanç dünyamızın ve toplumsal bağlarımızın şekillendiği müstesna zaman dilimleridir. Bu özel günlerin en derin anlam taşıyanlarından biri ise şüphesiz Kurban Bayramıdır. Kurban Bayramı, sadece dini bir vecibenin yerine getirildiği bir gün olmanın çok ötesinde, insanı insan yapan erdemlerin hatırlandığı, toplumsal dayanışmanın zirveye ulaştığı bir manevi iklimdir.
Kurban, sadece bir hayvanın kesilmesinden ibaret değildir; paylaşmanın, fedakârlığın ve Allah’a yakınlaşmanın sembolüdür. Hz. İbrahim’in teslimiyetiyle başlayan bu anlamlı gelenek, bizlere hem ilahi bir bağlılığı hem de dünyevi sorumluluklarımızı hatırlatır. Kurban kesmek, sahip olduklarımızın bir kısmını başkalarıyla paylaşmanın, bireysel varlığımızı toplumsal faydaya dönüştürmenin bir yoludur.
Türk milletinin köklü gelenekleri içerisinde Kurban Bayramı, yardımlaşmanın, yoksulu gözetmenin ve akrabalık bağlarını güçlendirmenin en güçlü tezahürüdür. Büyük şehirlerde bile hala sürdürülen “komşuya et ayırma” geleneği, Anadolu’nun özünde yatan imece ruhunun modern zamandaki karşılığıdır. Bu sadece bir alışkanlık değil; toplumsal adaletin, merhametin ve paylaşım kültürünün canlı bir örneğidir.
Kurban Bayramı aynı zamanda büyükle küçük arasındaki saygı zincirinin, aile içi birlikteliğin yeniden kurulduğu bir zamandır. Bayram namazı sonrası edilen dualar, birlikte kurulan sofralar, yapılan ziyaretler; yalnızca bir gelenek değil, toplumu bir arada tutan görünmez bağların ifadesidir. Her ziyaret, aslında bir gönül köprüsüdür; her sarılma, geçmişten geleceğe aktarılan bir sıcaklıktır.
Ne var ki günümüz dünyasında hızla artan bireysellik, toplumsal değerlerimizi gölgede bırakma tehlikesi taşımaktadır. Kurban Bayramı, bu tehlikeye karşı elimizdeki en güçlü direnç noktalarından biridir. Bu nedenle bayramları, yalnızca bir tatil fırsatı değil; ruhi ve toplumsal bir arınma vesilesi olarak görmek gerekir.
Unutulmamalıdır ki, bir milletin büyüklüğü sahip olduğu değerlerle ölçülür. Kurban Bayramı da bu değerlerin ete kemiğe büründüğü, yaşandığı ve yaşatıldığı zamanlardır. Gerek büyüklerimizin duasında, gerek çocukların gözlerindeki heyecanda, gerekse bir kapıya bırakılan et torbasında bu değerleri hâlâ görmek mümkündür.
Bu bayramda, kurbanlarımızı keserken kalplerimizi de arındıralım. Yalnızca soframızı değil, gönlümüzü de paylaşalım. Çünkü bayram, yalnızca ibadet değil; bir milletin aynaya bakıp kendini hatırladığı, özüyle buluştuğu bir zamandır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Soner ZORLUOĞLU
Kurban Bayramı ve Bizi Biz Yapan Değerler
Bayramlar, kültürel kodlarımızın, inanç dünyamızın ve toplumsal bağlarımızın şekillendiği müstesna zaman dilimleridir. Bu özel günlerin en derin anlam taşıyanlarından biri ise şüphesiz Kurban Bayramıdır. Kurban Bayramı, sadece dini bir vecibenin yerine getirildiği bir gün olmanın çok ötesinde, insanı insan yapan erdemlerin hatırlandığı, toplumsal dayanışmanın zirveye ulaştığı bir manevi iklimdir.
Kurban, sadece bir hayvanın kesilmesinden ibaret değildir; paylaşmanın, fedakârlığın ve Allah’a yakınlaşmanın sembolüdür. Hz. İbrahim’in teslimiyetiyle başlayan bu anlamlı gelenek, bizlere hem ilahi bir bağlılığı hem de dünyevi sorumluluklarımızı hatırlatır. Kurban kesmek, sahip olduklarımızın bir kısmını başkalarıyla paylaşmanın, bireysel varlığımızı toplumsal faydaya dönüştürmenin bir yoludur.
Türk milletinin köklü gelenekleri içerisinde Kurban Bayramı, yardımlaşmanın, yoksulu gözetmenin ve akrabalık bağlarını güçlendirmenin en güçlü tezahürüdür. Büyük şehirlerde bile hala sürdürülen “komşuya et ayırma” geleneği, Anadolu’nun özünde yatan imece ruhunun modern zamandaki karşılığıdır. Bu sadece bir alışkanlık değil; toplumsal adaletin, merhametin ve paylaşım kültürünün canlı bir örneğidir.
Kurban Bayramı aynı zamanda büyükle küçük arasındaki saygı zincirinin, aile içi birlikteliğin yeniden kurulduğu bir zamandır. Bayram namazı sonrası edilen dualar, birlikte kurulan sofralar, yapılan ziyaretler; yalnızca bir gelenek değil, toplumu bir arada tutan görünmez bağların ifadesidir. Her ziyaret, aslında bir gönül köprüsüdür; her sarılma, geçmişten geleceğe aktarılan bir sıcaklıktır.
Ne var ki günümüz dünyasında hızla artan bireysellik, toplumsal değerlerimizi gölgede bırakma tehlikesi taşımaktadır. Kurban Bayramı, bu tehlikeye karşı elimizdeki en güçlü direnç noktalarından biridir. Bu nedenle bayramları, yalnızca bir tatil fırsatı değil; ruhi ve toplumsal bir arınma vesilesi olarak görmek gerekir.
Unutulmamalıdır ki, bir milletin büyüklüğü sahip olduğu değerlerle ölçülür. Kurban Bayramı da bu değerlerin ete kemiğe büründüğü, yaşandığı ve yaşatıldığı zamanlardır. Gerek büyüklerimizin duasında, gerek çocukların gözlerindeki heyecanda, gerekse bir kapıya bırakılan et torbasında bu değerleri hâlâ görmek mümkündür.
Bu bayramda, kurbanlarımızı keserken kalplerimizi de arındıralım. Yalnızca soframızı değil, gönlümüzü de paylaşalım. Çünkü bayram, yalnızca ibadet değil; bir milletin aynaya bakıp kendini hatırladığı, özüyle buluştuğu bir zamandır.