Ortadoğu bir kez daha ateşin içinde. Ama bu kez dumanlar, tank paletlerinden değil; dronlardan, radar sistemlerinden ve sanal sunuculardan yükseliyor. İran ve İsrail arasında yaşanan çatışma, bildiğimiz savaşlardan çok farklı: İşgal yok, cephe yok, esir yok... Ama yine de bir savaş var. İsmi konmamış, yöntemi klasikleşmemiş, sonuçları ise henüz kestirilemeyen yeni bir savaş türüyle karşı karşıyayız: Sessiz Fırtına.
Her şey bir anda olmadı. Yıllardır adım adım örülen stratejik gerilim, Trump döneminde yeniden alevlendi. 2015’te imzalanan ve İran’ın nükleer programını denetim altına alan çok taraflı anlaşma, Trump’ın 2018’deki ani kararıyla çöpe atıldı. Sonrası malum: İsrail’in askeri refleksleri daha da sertleşti, İran ise yalnızlığını “devrimci dik duruş” adı altında kamufle etmeye çalıştı.
YENİ NESİL SAVAŞLARIN HESAPSIZ MASRAFLARI
İsrail’in son saldırıları, geleneksel savaş hukukunu altüst eden bir örnek. Ne BM kararları, ne diplomatik dengeler, ne de bölgesel itidal çağrıları artık bir anlam ifade ediyor. Hedefler; siviller değil ama stratejik beyinler, santraller, füze üsleri... Kullanılan araçlar ise insansız hava araçları, siber saldırı algoritmaları, yüksek hassasiyetli füzeler.
İsrail için bu bir güvenlik refleksi değil; küresel gündemi yeniden kurgulama hamlesidir. Gazze’de işlenen insanlık suçlarının dünya kamuoyunda yarattığı infial, İran tehdidiyle gölgelenmeye çalışılıyor.
İran ise bu oyunu doğru okuyamadı. Katar’daki Amerikan üssüne yaptığı “haberli saldırı”yla caydırıcılıktan çok kontrollü bir mesaj verdi. Bu saldırıdan önce Katar’a ve Avrupa’ya haber verilmişti. Hedefin “simgesel” olduğu açıktı, çünkü Trump hemen ardından "teşekkür ederiz, kayıp yok" açıklamasını yaptı.
Bu yeni tip savaşta, sadece askeri değil; diplomatik sinyaller de hedefe yönlendiriliyor.
KİMSE GÖRMESE DE, HAFIZA UNUTMAZ
İsrail’in Gazze’de uyguladığı sistematik şiddet, İran’a yönelik saldırılarla gölgelenmiş olabilir. Ama hiçbir füze, öldürülen çocukların isimlerini dünya hafızasından silemez. İran'ı vurmanın siyasi getirisi, vicdani götürüsünü asla telafi etmeyecek.
Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak tanımasıyla başlayan “Yeni İsrail Yüzyılı” hamlesi, artık bir dış politika doktrinine dönüşmüş durumda. Netanyahu’nun bunu “tarihi görev” olarak gördüğü ortada. Trump ise, siyasi kibrini küresel kaosa çevirerek tarihe “dizayn edici” olarak geçme derdinde.
Ancak tarih, sadece güçlülerin değil; haklıların da kalemidir. Gazze’deki katliamlar ve Ortadoğu’daki güç oyunları, bir gün uluslararası hukuk önünde hesap verecektir. O gün, füzelerin değil, belgelerin konuşacağı gündür.
İRAN’IN YANLIŞ STRATEJİSİ: YALNIZLIĞIN ZİRVESİ
İran’ın en büyük hatası, gücünü göstermekle, aklını göstermek arasında bir tercih yapamamasıdır. “Devrim ihracı” gibi eski rejim ezberleriyle hareket etmek, onu bölgesel diplomaside yalnızlığa itti. Hürmüz Boğazı’nı kapatmak ya da atom bombası imasında bulunmak, tehdit gibi görünse de etkisiz bir şantaja dönüştü.
Atom bombası hiçbir zaman bir çözüm değildir. Caydırıcılığın sınırlarını zorlarken, karşı tarafı birleşmeye sevk eder. Bugün İran’ı yalnızlaştıran şey nükleer kapasitesi değil; nükleer zihniyetidir.
ATEŞLE OYNAYANLARIN KÜLLERİ
İsrail ile İran arasında yaşanan bu çatışma, görünürde sona yaklaşmış gibi durabilir. Ama bu, sadece bir fırtına öncesi sessizlik olabilir. Ortadoğu artık geleneksel diplomasiyle yönetilemeyecek kadar kırılgan, klasik savaşlarla çözülemeyecek kadar girift.
Ve unutulmamalıdır ki; savaşlar silahla cephede başlar, ama her zaman masada biter .
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Soner ZORLUOĞLU
KOD ADI: SESSİZ FIRTINA
Ortadoğu bir kez daha ateşin içinde. Ama bu kez dumanlar, tank paletlerinden değil; dronlardan, radar sistemlerinden ve sanal sunuculardan yükseliyor. İran ve İsrail arasında yaşanan çatışma, bildiğimiz savaşlardan çok farklı: İşgal yok, cephe yok, esir yok... Ama yine de bir savaş var. İsmi konmamış, yöntemi klasikleşmemiş, sonuçları ise henüz kestirilemeyen yeni bir savaş türüyle karşı karşıyayız: Sessiz Fırtına.
Her şey bir anda olmadı. Yıllardır adım adım örülen stratejik gerilim, Trump döneminde yeniden alevlendi. 2015’te imzalanan ve İran’ın nükleer programını denetim altına alan çok taraflı anlaşma, Trump’ın 2018’deki ani kararıyla çöpe atıldı. Sonrası malum: İsrail’in askeri refleksleri daha da sertleşti, İran ise yalnızlığını “devrimci dik duruş” adı altında kamufle etmeye çalıştı.
YENİ NESİL SAVAŞLARIN HESAPSIZ MASRAFLARI
İsrail’in son saldırıları, geleneksel savaş hukukunu altüst eden bir örnek. Ne BM kararları, ne diplomatik dengeler, ne de bölgesel itidal çağrıları artık bir anlam ifade ediyor. Hedefler; siviller değil ama stratejik beyinler, santraller, füze üsleri... Kullanılan araçlar ise insansız hava araçları, siber saldırı algoritmaları, yüksek hassasiyetli füzeler.
İsrail için bu bir güvenlik refleksi değil; küresel gündemi yeniden kurgulama hamlesidir. Gazze’de işlenen insanlık suçlarının dünya kamuoyunda yarattığı infial, İran tehdidiyle gölgelenmeye çalışılıyor.
İran ise bu oyunu doğru okuyamadı. Katar’daki Amerikan üssüne yaptığı “haberli saldırı”yla caydırıcılıktan çok kontrollü bir mesaj verdi. Bu saldırıdan önce Katar’a ve Avrupa’ya haber verilmişti. Hedefin “simgesel” olduğu açıktı, çünkü Trump hemen ardından "teşekkür ederiz, kayıp yok" açıklamasını yaptı.
Bu yeni tip savaşta, sadece askeri değil; diplomatik sinyaller de hedefe yönlendiriliyor.
KİMSE GÖRMESE DE, HAFIZA UNUTMAZ
İsrail’in Gazze’de uyguladığı sistematik şiddet, İran’a yönelik saldırılarla gölgelenmiş olabilir. Ama hiçbir füze, öldürülen çocukların isimlerini dünya hafızasından silemez. İran'ı vurmanın siyasi getirisi, vicdani götürüsünü asla telafi etmeyecek.
Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak tanımasıyla başlayan “Yeni İsrail Yüzyılı” hamlesi, artık bir dış politika doktrinine dönüşmüş durumda. Netanyahu’nun bunu “tarihi görev” olarak gördüğü ortada. Trump ise, siyasi kibrini küresel kaosa çevirerek tarihe “dizayn edici” olarak geçme derdinde.
Ancak tarih, sadece güçlülerin değil; haklıların da kalemidir. Gazze’deki katliamlar ve Ortadoğu’daki güç oyunları, bir gün uluslararası hukuk önünde hesap verecektir. O gün, füzelerin değil, belgelerin konuşacağı gündür.
İRAN’IN YANLIŞ STRATEJİSİ: YALNIZLIĞIN ZİRVESİ
İran’ın en büyük hatası, gücünü göstermekle, aklını göstermek arasında bir tercih yapamamasıdır. “Devrim ihracı” gibi eski rejim ezberleriyle hareket etmek, onu bölgesel diplomaside yalnızlığa itti. Hürmüz Boğazı’nı kapatmak ya da atom bombası imasında bulunmak, tehdit gibi görünse de etkisiz bir şantaja dönüştü.
Atom bombası hiçbir zaman bir çözüm değildir. Caydırıcılığın sınırlarını zorlarken, karşı tarafı birleşmeye sevk eder. Bugün İran’ı yalnızlaştıran şey nükleer kapasitesi değil; nükleer zihniyetidir.
ATEŞLE OYNAYANLARIN KÜLLERİ
İsrail ile İran arasında yaşanan bu çatışma, görünürde sona yaklaşmış gibi durabilir. Ama bu, sadece bir fırtına öncesi sessizlik olabilir. Ortadoğu artık geleneksel diplomasiyle yönetilemeyecek kadar kırılgan, klasik savaşlarla çözülemeyecek kadar girift.
Ve unutulmamalıdır ki; savaşlar silahla cephede başlar, ama her zaman masada biter .