Dün yaşanan Cloudflare kaynaklı küresel kesinti, yalnızca birkaç dijital platformun erişilemez olmasıyla sınırlı bir aksaklık değildi. ChatGPT, Spotify, Steam, Yelp, Medium ve daha yüzlercesinin aynı anda devre dışı kalması, modern dünyanın aslında ne kadar narin ve kırılgan bir dijital ekosistem üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Birkaç saatlik bir problem, milyarlarca insanın gündelik işleyişini altüst edebiliyorsa, bu durumun “teknik bir sorun” olarak geçiştirilemeyecek kadar ciddi olduğu ortada.
Yaşananlar bize çok açık bir gerçeği yeniden hatırlattı:
Türkiye’nin dijital bağımsızlığı bir tercihten öte, artık gecikmeye tahammülü olmayan bir zorunluluktur.
Bugün erişilemeyen bir müzik uygulaması ya da bir sohbet platformu kimseyi felakete sürüklemez; ancak benzer bir kesintinin banka sistemlerinde, ödeme ağlarında, e-ticaret altyapılarında, devlet hizmetlerinde ya da kritik veri merkezlerinde yaşanması, yalnızca kullanıcıların değil, ekonominin tüm ritminin bir anda durması anlamına gelir. Birkaç uygulamanın çökmesi basit bir rahatsızlıkken, finans sisteminin çökmesi ulusal çapta bir kriz demektir.
Dünya genelinde pek çok ülke bu riskin farkında. Sadece teknoloji devleri değil, hükümetler de kendi bulut altyapılarını, yerli CDN çözümlerini, bağımsız veri merkezlerini ve edge teknolojilerini hızla geliştiriyor. Bunun bir lüks ya da prestij meselesi olmadığı, doğrudan ulusal güvenlikle ilgili olduğu artık çok iyi biliniyor. Çünkü dijital dönüşüm, yalnızca uygulama geliştirmekten ibaret değil; verinin nerede saklandığı, hangi ağlardan geçtiği, bu ağların kime ait olduğu ve kriz anında kimin kontrolünde kaldığı, bugün jeopolitik bir başlık hâline gelmiş durumda.
Türkiye’de de benzer konular yıllardır konuşuluyor; yerli veri merkezlerinden kamu bulutuna, dijital güvenlikten ağ bağımsızlığına kadar pek çok başlık çeşitli dönemlerde gündeme geldi. Ancak bu başlıkların hiçbiri, olması gerektiği ölçüde devlet–özel sektör–akademi üçgeninin merkezine oturamadı. Ne tam anlamıyla bütüncül bir strateji ortaya kondu, ne de riskin büyüklüğü konusunda toplumsal farkındalık oluştu.
Dünkü kesinti tam da bu yüzden kıymetli bir hatırlatma niteliği taşıyor.
Kullanıcılar belki birkaç saatliğine müzik dinleyemedi, sohbet edemedi, bazı uygulamalara erişemedi ama aynı senaryonun kritik altyapılarda yaşanması hâlinde tablo çok daha ağır olurdu.
Bir ülkenin ödeme sistemleri bir saat durduğunda tüm ekonomi zincirleme şekilde sekteye uğrar.
Banka altyapılarının dış bulut sistemlere aşırı bağımlı olması, finansal süreklilik açısından büyük bir risk anlamına gelir.
Enerji yönetimi, ulaşım sistemleri, sağlık altyapıları gibi hayati sektörlerin dışa bağımlı dijital ağlarda çalışması ise gerçek anlamda ulusal güvenlik sorunudur.
Evet, dış kaynaklı sistemler kullanılmaya devam edilecek; bu kaçınılmaz. Ancak tamamen dışa yaslanan bir dijital düzenin, en küçük küresel sarsıntıda bile nasıl sendelediğini dün hep birlikte gördük. Bu sorumluluğun da sadece teknoloji şirketlerine ait olmadığını artık kabul etmemiz gerekiyor. Finans kurumları, özel sektör, kamu yönetimi, hatta bireysel kullanıcılar bile bu yapının bir parçası.
Bugün yaşanan kesinti, aslında “ufak bir prova” gibiydi.
Yarın çok daha büyük bir dalgaya hazırlıksız yakalanmamak için, Türkiye’nin kendi dijital omurgasını güçlendirmesi gerekiyor. Yerli alternatifler geliştirmek, veriyi korumak, ağ bağımsızlığını sağlamak ve kritik hizmetleri tamamen dışa bağımlı olmaktan kurtarmak artık bir seçenek değil; ülkenin geleceğiyle doğrudan ilişkili bir stratejik hamle.
Belki bu kesinti, uzun süredir beklenen o farkındalığın fitilini ateşler.
Çünkü dijital bağımlılık, fark edilmeyen en büyük risktir;
ve bağımsızlık ancak tam zamanında harekete geçenlerin kazanabileceği bir güvencedir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Soner ZORLUOĞLU
Dijital Bağımsızlık Bir Lüks Değil, Zorunluluk
Dün yaşanan Cloudflare kaynaklı küresel kesinti, yalnızca birkaç dijital platformun erişilemez olmasıyla sınırlı bir aksaklık değildi. ChatGPT, Spotify, Steam, Yelp, Medium ve daha yüzlercesinin aynı anda devre dışı kalması, modern dünyanın aslında ne kadar narin ve kırılgan bir dijital ekosistem üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Birkaç saatlik bir problem, milyarlarca insanın gündelik işleyişini altüst edebiliyorsa, bu durumun “teknik bir sorun” olarak geçiştirilemeyecek kadar ciddi olduğu ortada.
Yaşananlar bize çok açık bir gerçeği yeniden hatırlattı:
Türkiye’nin dijital bağımsızlığı bir tercihten öte, artık gecikmeye tahammülü olmayan bir zorunluluktur.
Bugün erişilemeyen bir müzik uygulaması ya da bir sohbet platformu kimseyi felakete sürüklemez; ancak benzer bir kesintinin banka sistemlerinde, ödeme ağlarında, e-ticaret altyapılarında, devlet hizmetlerinde ya da kritik veri merkezlerinde yaşanması, yalnızca kullanıcıların değil, ekonominin tüm ritminin bir anda durması anlamına gelir. Birkaç uygulamanın çökmesi basit bir rahatsızlıkken, finans sisteminin çökmesi ulusal çapta bir kriz demektir.
Dünya genelinde pek çok ülke bu riskin farkında. Sadece teknoloji devleri değil, hükümetler de kendi bulut altyapılarını, yerli CDN çözümlerini, bağımsız veri merkezlerini ve edge teknolojilerini hızla geliştiriyor. Bunun bir lüks ya da prestij meselesi olmadığı, doğrudan ulusal güvenlikle ilgili olduğu artık çok iyi biliniyor. Çünkü dijital dönüşüm, yalnızca uygulama geliştirmekten ibaret değil; verinin nerede saklandığı, hangi ağlardan geçtiği, bu ağların kime ait olduğu ve kriz anında kimin kontrolünde kaldığı, bugün jeopolitik bir başlık hâline gelmiş durumda.
Türkiye’de de benzer konular yıllardır konuşuluyor; yerli veri merkezlerinden kamu bulutuna, dijital güvenlikten ağ bağımsızlığına kadar pek çok başlık çeşitli dönemlerde gündeme geldi. Ancak bu başlıkların hiçbiri, olması gerektiği ölçüde devlet–özel sektör–akademi üçgeninin merkezine oturamadı. Ne tam anlamıyla bütüncül bir strateji ortaya kondu, ne de riskin büyüklüğü konusunda toplumsal farkındalık oluştu.
Dünkü kesinti tam da bu yüzden kıymetli bir hatırlatma niteliği taşıyor.
Kullanıcılar belki birkaç saatliğine müzik dinleyemedi, sohbet edemedi, bazı uygulamalara erişemedi ama aynı senaryonun kritik altyapılarda yaşanması hâlinde tablo çok daha ağır olurdu.
Bir ülkenin ödeme sistemleri bir saat durduğunda tüm ekonomi zincirleme şekilde sekteye uğrar.
Banka altyapılarının dış bulut sistemlere aşırı bağımlı olması, finansal süreklilik açısından büyük bir risk anlamına gelir.
Enerji yönetimi, ulaşım sistemleri, sağlık altyapıları gibi hayati sektörlerin dışa bağımlı dijital ağlarda çalışması ise gerçek anlamda ulusal güvenlik sorunudur.
Evet, dış kaynaklı sistemler kullanılmaya devam edilecek; bu kaçınılmaz. Ancak tamamen dışa yaslanan bir dijital düzenin, en küçük küresel sarsıntıda bile nasıl sendelediğini dün hep birlikte gördük. Bu sorumluluğun da sadece teknoloji şirketlerine ait olmadığını artık kabul etmemiz gerekiyor. Finans kurumları, özel sektör, kamu yönetimi, hatta bireysel kullanıcılar bile bu yapının bir parçası.
Bugün yaşanan kesinti, aslında “ufak bir prova” gibiydi.
Yarın çok daha büyük bir dalgaya hazırlıksız yakalanmamak için, Türkiye’nin kendi dijital omurgasını güçlendirmesi gerekiyor. Yerli alternatifler geliştirmek, veriyi korumak, ağ bağımsızlığını sağlamak ve kritik hizmetleri tamamen dışa bağımlı olmaktan kurtarmak artık bir seçenek değil; ülkenin geleceğiyle doğrudan ilişkili bir stratejik hamle.
Belki bu kesinti, uzun süredir beklenen o farkındalığın fitilini ateşler.
Çünkü dijital bağımlılık, fark edilmeyen en büyük risktir;
ve bağımsızlık ancak tam zamanında harekete geçenlerin kazanabileceği bir güvencedir.