Hava Durumu

2025: Aynı anda yanan bir dünya

Yazının Giriş Tarihi: 31.12.2025 13:59
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.12.2025 13:59

Bazı yıllar vardır; takvim değişir ama dünya aynı kalır. 2025 onlardan değildi. Bu yıl, dünyanın “aynı anda” yaşadığı bir yıl oldu: aynı anda savaş, aynı anda diplomasi, aynı anda gümrük tarifeleri, aynı anda sokak hareketleri, aynı anda yangınlar ve depremler… Ve hepsinin üzerinde, artık geri dönüşü olmayan bir hızla hayatın merkezine yerleşen yapay zekâ.

Bir cümleyle özetlemek gerekirse: 2025, düzenin değil; kırılganlığın yılıydı. Kırılganlık yalnızca cephe hatlarında değil, şehirlerin altyapısında; yalnızca ekonomide değil, demokrasinin dili ve kurumların meşruiyetinde; yalnızca iklimde değil, gündelik hayatın ritminde kendini gösterdi.

Ocak: Yıl, daha başlarken “normal”i dağıttı

2025’in ilk günlerinde dünya, “yeni yıl” romantizmini daha kapıdan girerken yırttı. ABD’de New Orleans’ta yeni yıl kutlamaları sırasında yaşanan silahlı saldırı, güvenliğin ne kadar ince bir ipte yürüdüğünü hatırlattı. Ardından Los Angeles’taki yıkıcı orman yangınları… Kuraklık ve rüzgârın birleştiği yerde, yalnızca ağaçlar değil; şehir planlaması, kriz yönetimi ve iklim siyaseti de yanıp kül oldu.

10 Ocak’ta Copernicus’un “2024 en sıcak yıl oldu, 1,5 derece eşiği ilk kez aşıldı” uyarısı, aslında bir haber değildi; bir dönüm noktasıydı. Fakat dünya, bu cümleleri hâlâ rapor satırı gibi okuyup hayatına devam ediyor. Oysa o satırların içinde göç var, gıda krizi var, su var, yeni çatışmalar var.

Aynı ay Gazze’de ateşkes umudu belirdi; ancak 2025’in ruhunu bilenler şunu da gördü: Bu tür umutlar, artık kalıcı barış değil, çoğu zaman kısa soluklu aralar anlamına geliyor.

Trump’ın göreve dönüşüyle birlikte küresel siyaset ise “denge” aramaktan çok “pazarlık” diline evrildi. Elon Musk’la kurduğu yönetim modeli tartışması, ABD’nin yalnız dış politikasını değil, iç düzenini de “alışılmadık bir deney” alanına çevirdi.

Teknoloji cephesinde DeepSeek’in piyasaya sürülmesiyle borsalarda yaşanan sert dalga, şunu söyledi: Yapay zekâ rekabeti artık fikir yarışı değil; güç yarışı. Bir model çıkıyor, piyasa değerleri eriyor. Bu, yeni çağın ekonomisi.

Şubat: Gümrük vergileri ve kameralar önünde diplomasi

Şubat, ticaret savaşlarının yeniden tırmandığı; diplomasinin de sertleştiği aydı. Çin-ABD hattında gümrük tarifeleri dalgası, küreselleşmenin “tek pazar” masalını bir kez daha sarstı. Dünya yeniden bloklara bölünürken, bu bölünmenin faturası üretime, tedarik zincirlerine, fiyatlara ve en sonunda halka kesiliyor.

Trump’ın Gazze’ye ilişkin açıklamaları ve “algı” üzerinden yürüyen yeni siyaset dili, bizi rahatsız etmesi gereken bir yere götürdü: Siyaset artık yalnız karar üretmiyor; görüntü üretiyor. Ve görüntü, bazen gerçeğin önüne geçiyor.

Ayın sonunda Beyaz Saray’daki Trump-Zelenskiy gerilimi ise şunu netleştirdi: Ukrayna meselesi yalnızca savaşın nasıl biteceği değil; “kim, kimin yanında duruyor” sorusunun da yeni cevabı.

Mart: Ateşkes bitti, kırılganlık büyüdü

Mart, bir yandan Suriye’de yeni şiddet dalgası haberleri; diğer yandan Avrupa’da elektrik kesintileri, Asya’da büyük depremler, farklı coğrafyalarda facia ve yangınlarla geçti. Modern hayatın kendine güveni yüksek; ama altyapısı ve kriz refleksi aynı ölçüde güçlü değil.

Gazze’de ateşkesin sona ermesiyle şunu bir kez daha gördük: 2025’te barış, artık “normal” bir hedef değil; “ara ara mümkün olan” kırılgan bir ihtimal.

Öte yandan bilim ve uzay alanındaki gelişmeler aynı ay manşet oldu. İnsanlık aynı anda hem enkaz kaldırıyor, hem Ay’a iniyor. Bu çelişki, 2025’in karakteri.

Nisan: Tarife depremi, siyaset ısındı

Nisan’da geniş kapsamlı tarife kararları, küresel ticaretin haritasını yeniden çizdi. Bu tür kararlar, yalnız ithalat-ihracat meselesi değildir; yatırım iklimidir, enflasyondur, istihdamdır. Yani nihayetinde “mutfaktır”.

Aynı ay Keşmir’deki saldırı, Hindistan-Pakistan gerilimini yeniden yükseltti. Dünyanın eski fay hatları, artık dinlenmiyor.

Mayıs: Vatikan’da yeni papa, Avrupa’da yeni dönem

Mayıs, Almanya’da liderlik değişimi ve Vatikan’da yeni papa seçimiyle “kurumsal dünya”nın yön değiştirdiği bir ay oldu. Devletler, ittifaklar, kiliseler… Her kurum, yeni yüzyılın baskısıyla kendine yeniden bir yol arıyor.

Aynı ay PKK’nın fesih açıklaması ise Türkiye açısından yalnız güvenlik değil; sosyal ve siyasal sonuçları olacak bir eşik olarak kayda geçti.

Haziran: Yılın en sert virajı

Haziran, 2025’in kırılma ayıydı. Ukrayna’nın Rusya’daki askeri hava üslerine yönelik İHA saldırıları, savaşın teknolojik evresini büyüttü.

Ama asıl sarsıntı, 12 gün süren İran–İsrail savaşıydı. Karşılıklı saldırılar, nükleer tesislerin hedef alınması ve ABD’nin devreye girdiği gelişmeler; dünyanın “büyük savaş ihtimali” korkusunu tekrar masaya koydu. 2025 bize şunu hissettirdi: Bir kriz, bir gecede bölgesel olmaktan çıkıp küresel risk haline gelebiliyor.

Temmuz: Afetler ve iklimin artık “hukuk” konusu olması

Texas’taki sel felaketi, iklim krizinin “olağanüstü” değil “olağan” hale geldiğini bir kez daha gösterdi. Uluslararası Adalet Divanı’nın iklimle ilgili kararı da, bu çağda iklimin artık sadece çevre meselesi değil, hukuk ve tazminat meselesi olduğunu ilan etti.

Ağustos: Barış masaları, kıtlık gerçeği, yapay zekâ çağının hızlanması

Ağustos’ta Zengezur anlaşması umut üretti; Alaska’daki zirve beklentileri büyüttü ama sonuçsuz kaldı. Diplomaside vitrin var; fakat sahada aynı sert gerçekler duruyor.

Gazze’de kıtlık ilanı ise 2025’in vicdan dosyasını büyüten en ağır başlıklardan biriydi.

Ve yapay zekâ… Bu yıl, yapay zekâ için “gelecek” değil, “şimdi” dediğimiz yıl oldu. İş süreçlerinden güvenliğe, içerikten üretime, eğitimden savunmaya kadar her alanda belirleyici bir aktöre dönüştü.

Eylül–Ekim: Protesto dalgaları ve güvenlik çağının sertleşmesi

Eylül’de siyasi krizler, protestolar, güvenlik ihlalleri öne çıktı. Ekim’deyse dünya “çok cepheli” bir gündeme girdi: Bir yerde anlaşmalar konuşulurken başka yerde katliam haberleri geldi; bir yerde yönetimler değişirken başka yerde müzeler bile güvenliği tartıştı.

Bu dönemde şunu anladık: 2025’te güvenlik yalnız sınır meselesi değil; şehir, kurum, toplum ve bilgi güvenliği meselesi.

Kasım–Aralık: Doğal afetler zinciri ve sert kararlar

Kasım, deprem ve tayfunlarla; Aralık ise protestolar, saldırılar ve diplomatik gerilimlerle geçti. Yılın finali bile “sakinleşme” getirmedi. Çünkü 2025, zaten sakinleşen bir yıl değildi.

Teknoloji cephesinde ise insansı robotlar, beyin-bilgisayar arayüzleri, uzaydan iletişim gibi başlıklar; insanlığın bir yandan acı çekip bir yandan çağ atladığını gösterdi. Bu da bizi şu soruya getiriyor:
Teknoloji hızlanırken, insanlık da aynı hızla olgunlaşıyor mu?

Son söz: 2026, dersleri fırsata çevirebilecek mi?

2025’in bize bıraktığı temel gerçek şu: Krizler artık tek tek gelmiyor. Birbirine bağlanıyor, birbirini büyütüyor. Savaş ekonomiyi etkiliyor, ekonomi siyaseti sertleştiriyor, sertleşen siyaset toplumu geriyor; iklim ise bütün bu denklemin üstüne yeni bir baskı katmanı ekliyor.

Takvim kapanırken geriye tek soru kalıyor:
2026, bu fırtınalı yılın derslerini barış ve denge fırsatına çevirebilecek mi?

Umarım evet.
Bu vesileyle; başta bu satırları sabırla okuyan tüm okurlarımız olmak üzere,
ülkemiz ve dünyadaki herkesin yeni yılını içtenlikle kutluyorum.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.