20 Milyonluk Diziler, Çöplüğe Dönen Dijital ve Reklamverenin Çıkmazı
Yazının Giriş Tarihi: 18.08.2025 12:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.08.2025 12:48
Türkiye’nin kültürel ihracatında bir dönem en büyük gurur kaynağı dizilerdi. Latin Amerika’dan Orta Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada Türk yapımları izleniyor, ülkenin yumuşak gücünü temsil ediyordu. Ancak bugün sektörün manzarası parlak değil. Televizyon kanalları maliyetleri karşılamakta zorlanıyor, yapımcılar risk almak istemiyor, dijital platformlar ise umut olmaktan çıkıp adeta bir içerik çöplüğüne dönüşmüş durumda.
20 Milyonluk Bölümün Anatomisi
Bugün Türkiye’de bir dizi bölümünün maliyeti ortalama 20 milyon TL. Bu rakam, yalnızca set masraflarından değil, şişirilmiş oyuncu ücretlerinden ve uzayan dizi sürelerinden kaynaklanıyor. Yapımcılar risk almamak adına hep aynı yüzlere yöneliyor. Menajerler bu durumu fırsata çevirerek astronomik ücretler talep ediyor. Sonuçta ortaya çıkan tablo şu: farklı hikâyeler yerine aynı yüzlerle süslenmiş benzer yapımlar ve maliyetlerin altında ezilen televizyon kanalları.
Oysa reklam pastası giderek küçülüyor. Türkiye’de medya yatırımlarının neredeyse dörtte üçü dijitale kayarken, televizyonun payı yüzde 18’lere düşmüş durumda. Bu daralan reklam gelirleriyle 20 milyonluk bölümleri finanse etmek mümkün değil.
Dijital Platformların Hayal Kırıklığı
Bir dönem sektörün kurtarıcısı olarak görülen dijital platformlar da çare olamadı. Disney+ yerli yapımları durdurdu. GAİN ikinci kez satıldı. Exxen’in el değiştireceği söylentileri kulislerde dolaşıyor. Ortada net bir gerçek var: Türkiye’de dijital medya, kısa sürede bir içerik çöplüğüne dönüştü.
Algoritmalar uğruna üretilen yüzlerce düşük bütçeli yapım, izleyiciyi tatmin etmedi. Kullanıcı istediği kaliteyi bulamadı, reklamveren ise yatırdığı bütçeden sonuç alamadı. Çünkü dijitalde yapılan işlerin çoğu yalnızca satış odaklı. Influencer projeleriyle birkaç gün süren kampanya etkisi yaratılıyor ama uzun vadeli marka değerine katkı sunulmuyor. Markalaşma için gereken algı yönetimi, hâlâ dijitalin sunduğu araçların çok ötesinde.
Televizyonun Güvenli Limanı
Tüm bu karmaşanın içinde televizyon, reklamveren açısından hâlâ güvenli bir alan. Çünkü markalaşma, uzun vadeli algı yönetimi ve kitlesel görünürlük hâlâ televizyon ekranında mümkün. Bir reklam filmi, prime time’da milyonlara ulaşabiliyor ve markanın akılda kalıcılığını sağlayabiliyor. Dijitalin hızlı tüketilen, ertesi gün unutulan içerikleri bu gücü sağlayamıyor.
Reklamveren için mesele basit: satış odaklı kısa vadeli kampanyalar mı, yoksa markalaşmayı güçlendiren kalıcı bir mecra mı? Türkiye’nin bugünkü reklam haritasında televizyon, hâlâ ikinci seçeneğin tek adresi.
Reklam ve Yapım Sektörünün Ortak Sorumluluğu
Burada altı çizilmesi gereken kritik nokta şu: Reklam ajanslarının, televizyon kanallarının ve yapımcıların aynı gemide olduğunun farkına varması. Yapım maliyetleri ve yayın ücretleri acilen yeniden revize edilmezse, yalnızca kanallar değil, reklam ajansları da ayakta kalmakta zorlanacak.
Üstelik kriz dönemlerinde reklamverenin ilk kıstığı kalem, reklam bütçesi oluyor. Bu döngü kırılmadığı sürece sektör kendi kendini tüketmeye devam edecek. Oysa televizyon ile reklam dünyası el ele verip, daralan bütçeleri yeniden hareketlendirecek yapılar kurabilir. Örneğin maliyetleri düşüren, ama markaya maksimum görünürlük sunan yeni reklam modelleri geliştirmek, ortak paketler tasarlamak ve reklamverene güven verecek şeffaf ölçümleme sistemleri oluşturmak mümkün.
Bugün Türk dizi sektörü hâlâ dünyanın dikkatini çekebilecek bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyel, “nasılsa yurt dışına satıyoruz” rehavetine ve dijital çöplüğün kolaycılığına kurban edilirse, elimizde yalnızca krizlerle anılan bir sektör kalır.
20 milyon liraya mal edilen bölümlerin sürdürülebilir olabilmesi için artık yeni bir denge şart. Televizyonun güvenli limanı, reklam sektörünün yaratıcılığı ve yapımcıların sorumluluğu birleşmediği sürece, Türkiye’nin gurur kaynağı dizi sektörü kendi ihtişamının gölgesinde kaybolmaya mahkûm olacak.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Soner ZORLUOĞLU
20 Milyonluk Diziler, Çöplüğe Dönen Dijital ve Reklamverenin Çıkmazı
Türkiye’nin kültürel ihracatında bir dönem en büyük gurur kaynağı dizilerdi. Latin Amerika’dan Orta Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada Türk yapımları izleniyor, ülkenin yumuşak gücünü temsil ediyordu. Ancak bugün sektörün manzarası parlak değil. Televizyon kanalları maliyetleri karşılamakta zorlanıyor, yapımcılar risk almak istemiyor, dijital platformlar ise umut olmaktan çıkıp adeta bir içerik çöplüğüne dönüşmüş durumda.
20 Milyonluk Bölümün Anatomisi
Bugün Türkiye’de bir dizi bölümünün maliyeti ortalama 20 milyon TL. Bu rakam, yalnızca set masraflarından değil, şişirilmiş oyuncu ücretlerinden ve uzayan dizi sürelerinden kaynaklanıyor. Yapımcılar risk almamak adına hep aynı yüzlere yöneliyor. Menajerler bu durumu fırsata çevirerek astronomik ücretler talep ediyor. Sonuçta ortaya çıkan tablo şu: farklı hikâyeler yerine aynı yüzlerle süslenmiş benzer yapımlar ve maliyetlerin altında ezilen televizyon kanalları.
Oysa reklam pastası giderek küçülüyor. Türkiye’de medya yatırımlarının neredeyse dörtte üçü dijitale kayarken, televizyonun payı yüzde 18’lere düşmüş durumda. Bu daralan reklam gelirleriyle 20 milyonluk bölümleri finanse etmek mümkün değil.
Dijital Platformların Hayal Kırıklığı
Bir dönem sektörün kurtarıcısı olarak görülen dijital platformlar da çare olamadı. Disney+ yerli yapımları durdurdu. GAİN ikinci kez satıldı. Exxen’in el değiştireceği söylentileri kulislerde dolaşıyor. Ortada net bir gerçek var: Türkiye’de dijital medya, kısa sürede bir içerik çöplüğüne dönüştü.
Algoritmalar uğruna üretilen yüzlerce düşük bütçeli yapım, izleyiciyi tatmin etmedi. Kullanıcı istediği kaliteyi bulamadı, reklamveren ise yatırdığı bütçeden sonuç alamadı. Çünkü dijitalde yapılan işlerin çoğu yalnızca satış odaklı. Influencer projeleriyle birkaç gün süren kampanya etkisi yaratılıyor ama uzun vadeli marka değerine katkı sunulmuyor. Markalaşma için gereken algı yönetimi, hâlâ dijitalin sunduğu araçların çok ötesinde.
Televizyonun Güvenli Limanı
Tüm bu karmaşanın içinde televizyon, reklamveren açısından hâlâ güvenli bir alan. Çünkü markalaşma, uzun vadeli algı yönetimi ve kitlesel görünürlük hâlâ televizyon ekranında mümkün. Bir reklam filmi, prime time’da milyonlara ulaşabiliyor ve markanın akılda kalıcılığını sağlayabiliyor. Dijitalin hızlı tüketilen, ertesi gün unutulan içerikleri bu gücü sağlayamıyor.
Reklamveren için mesele basit: satış odaklı kısa vadeli kampanyalar mı, yoksa markalaşmayı güçlendiren kalıcı bir mecra mı? Türkiye’nin bugünkü reklam haritasında televizyon, hâlâ ikinci seçeneğin tek adresi.
Reklam ve Yapım Sektörünün Ortak Sorumluluğu
Burada altı çizilmesi gereken kritik nokta şu: Reklam ajanslarının, televizyon kanallarının ve yapımcıların aynı gemide olduğunun farkına varması. Yapım maliyetleri ve yayın ücretleri acilen yeniden revize edilmezse, yalnızca kanallar değil, reklam ajansları da ayakta kalmakta zorlanacak.
Üstelik kriz dönemlerinde reklamverenin ilk kıstığı kalem, reklam bütçesi oluyor. Bu döngü kırılmadığı sürece sektör kendi kendini tüketmeye devam edecek. Oysa televizyon ile reklam dünyası el ele verip, daralan bütçeleri yeniden hareketlendirecek yapılar kurabilir. Örneğin maliyetleri düşüren, ama markaya maksimum görünürlük sunan yeni reklam modelleri geliştirmek, ortak paketler tasarlamak ve reklamverene güven verecek şeffaf ölçümleme sistemleri oluşturmak mümkün.
Bugün Türk dizi sektörü hâlâ dünyanın dikkatini çekebilecek bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyel, “nasılsa yurt dışına satıyoruz” rehavetine ve dijital çöplüğün kolaycılığına kurban edilirse, elimizde yalnızca krizlerle anılan bir sektör kalır.
20 milyon liraya mal edilen bölümlerin sürdürülebilir olabilmesi için artık yeni bir denge şart. Televizyonun güvenli limanı, reklam sektörünün yaratıcılığı ve yapımcıların sorumluluğu birleşmediği sürece, Türkiye’nin gurur kaynağı dizi sektörü kendi ihtişamının gölgesinde kaybolmaya mahkûm olacak.