Kadınlık yükünü bir kız çocuğunun omuzlarına yüklemekten geri durmayan bir çoğunluk…
“Hadi bunu da saklayın” diyen bir kadına kameralar önünde atılan pervasız yumruk…
Amcanın tefecilik yapması ve dolaylı bir biat kültürünün yeşermesi…
O köyün tek mevsimi var:
Ağalık müessesinin kurduğu korku iklimi…
Bakana değil ama görebilene çok şey anlatıyor.
Vicdanları, akılları, merhametleri ipotek altına alınan 300 insan.
Günlerce süren sorgularda tek birinden dahi cinayete dair bir bilgi alınamıyor.
Ve bu kötülüğün başrolünde bir “ANNE” olduğu düşünülüyor.
Narin cinayetinde karşılaştığımız bağnazlık, ilahi kudretin dünya üzerinde sadece annelere bahşettiği Rahmani merhameti siyaha boyayacak karanlıkta.
Belki de Narin’in düşerek öldüğü iddia edilen engelli ablasında sesini çıkaran bir anne olsaydı Narin bugün okuluna gidebilecekti.
Masasında kırmızı karanfiller değil kurşun kalemi olacaktı.
Hayat bir kadının rahminde başlıyor değişim de kadının farkındalığından doğacak.
Ülkenin en doğusundan en batısına ekmemiz gereken tohumlar var.
Aklı ve vicdanı hür nesiller lazım.
Boyunlara tasma gibi asılan öğretilerin sırası ve sonu yok.
Yokluk silsilesinde uzanan batıllığın var etme gibi bir derdi de yok.
Çünkü yokluktan yokluk çıkar.
Güzel gözlü Narinlerimizi kaybetmek istemiyoruz.
Namus elbisesini kadınlar olarak sadece bizler taşımak istemiyoruz.
Gelenek zincirinin çarmıha gerdiği kadınlar çareyi ölmekte buluyor.
Çareyi çaresizlikte arıyorlar.
Makus talihlerine boyun eğen kadınlar hayatları boyunca dik duramıyor.
16’sında karnında bebeği, hadim olduğu bir hane halkı, posası çıkarılan bir ömür.
Boşanmanın karşılığı yine bir ölüm.
Kadın intiharları ve kız çocuğu cinayetleri her şeyi ortaya koyuyor.
Değişime mecbur değil muhtacız.
Yoksa birer birer yok olacağız…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sena Parlar
BİR CİNAYETİN OTOPSİSİ…
Cehalet putuna kurban edilen son yavrumuz: Narin…
Narin cinayeti haber masalarında günlerce otopsi yapıldı.
Hala devam ediyor.
Narin çocuğun ölümünün diğer çocuk cinayetlerinden bir adım öteye geçmesinin nedenleri var.
Tüm köy halkının kötülük akdiyle kolektif sessizliğe bürünmesi Narin olayında sondaj yapılmasına neden oluyor.
Saf kötülüğün gölgesi altında yok edilen bir çocuk var.
Kapkaranlık bağnazlığı özel misafir edasıyla baş köşede oturtan bir köy halkı var.
Hakikat perdesini biraz arayalım…
Yeri yurdu olmayan bu bağnazlığa çok aşinayız.
Üstelik din, gelenek, anane maskeleriyle hüviyet kazanan körkütük kötülüğün çaresi yine doğduğu yerde:
Zihinlerde…
Narin’in defin görüntülerinde tabutuna konulan gelinlik…
Kadınlık yükünü bir kız çocuğunun omuzlarına yüklemekten geri durmayan bir çoğunluk…
“Hadi bunu da saklayın” diyen bir kadına kameralar önünde atılan pervasız yumruk…
Amcanın tefecilik yapması ve dolaylı bir biat kültürünün yeşermesi…
O köyün tek mevsimi var:
Ağalık müessesinin kurduğu korku iklimi…
Bakana değil ama görebilene çok şey anlatıyor.
Vicdanları, akılları, merhametleri ipotek altına alınan 300 insan.
Günlerce süren sorgularda tek birinden dahi cinayete dair bir bilgi alınamıyor.
Ve bu kötülüğün başrolünde bir “ANNE” olduğu düşünülüyor.
Narin cinayetinde karşılaştığımız bağnazlık, ilahi kudretin dünya üzerinde sadece annelere bahşettiği Rahmani merhameti siyaha boyayacak karanlıkta.
Belki de Narin’in düşerek öldüğü iddia edilen engelli ablasında sesini çıkaran bir anne olsaydı Narin bugün okuluna gidebilecekti.
Masasında kırmızı karanfiller değil kurşun kalemi olacaktı.
Hayat bir kadının rahminde başlıyor değişim de kadının farkındalığından doğacak.
Ülkenin en doğusundan en batısına ekmemiz gereken tohumlar var.
Aklı ve vicdanı hür nesiller lazım.
Boyunlara tasma gibi asılan öğretilerin sırası ve sonu yok.
Yokluk silsilesinde uzanan batıllığın var etme gibi bir derdi de yok.
Çünkü yokluktan yokluk çıkar.
Güzel gözlü Narinlerimizi kaybetmek istemiyoruz.
Namus elbisesini kadınlar olarak sadece bizler taşımak istemiyoruz.
Gelenek zincirinin çarmıha gerdiği kadınlar çareyi ölmekte buluyor.
Çareyi çaresizlikte arıyorlar.
Makus talihlerine boyun eğen kadınlar hayatları boyunca dik duramıyor.
16’sında karnında bebeği, hadim olduğu bir hane halkı, posası çıkarılan bir ömür.
Boşanmanın karşılığı yine bir ölüm.
Kadın intiharları ve kız çocuğu cinayetleri her şeyi ortaya koyuyor.
Değişime mecbur değil muhtacız.
Yoksa birer birer yok olacağız…