Hava Durumu

Dünyada Büyük Güçler Yeniden Hizalanırken..

Yazının Giriş Tarihi: 10.10.2023 11:21
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.10.2023 11:21

Z. Brezinski, 2016 yılında yayınladığı bir makalede dünyadaki  büyük güçler arasındaki yeniden hizalanmayı gündeme getirmişti. Bu makalesinde dünyadaki 5 siyasi gelişmeye dikkati çekmiştir. Birincisi sosyalist bloğun çöküşüyle birlikte ayakta kalan başat güç olarak ABD tüm dünyayı denetim altında tutabilecek küresel emperyal güç değildir. İkinci gelişme ise, Rusya’nın emperyal bir güç olmaktan Avrupa tipi bir milli devlete dönüş sürecinin sancılarını yaşamasıdır, Ancak, Brezinski  Rusya’nın bu geçiş sürecini doğru yönetemediği için, Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan ve  Baltık Devletleri  gibi eski müttefiklerine yabancılaştığı gerçeğidir. Bugün Rusya Ukrayna ile savaş halindedir, Beyaz Rusya hariç diğer ülkelerle ilişkileri kopmuştur. Üçüncü önemli gelişme, Çin’in, son zamanlarda daha yavaş da olsa, Amerika'nın nihai eşiti ve muhtemel rakibi olarak istikrarlı bir şekilde yükselmesidir.  ABD ile doğrudan bir rekabete girrmemeye çalışmakla birlikte, askeri alanda ve özellikle de deniz kuvvetlerinde askeri gücünü artırma çabası içerisindedir. Bugün için ise, Çin uzay ve iletişim teknolojilerinde ABD ile rekabet halindedir. Dördüncü gelişme, Avrupa'nın geçmişte olduğu gibi küresel bir güç olma ihtimalinin bulunmamasıdır. Avrupa siyasi ve kültürel olarak ABD'nin Orta Doğu'daki temel çıkarlarıyla uyumludur ve onları desteklemektedir.  Beşinci gelişme, sömürge sonrası Müslümanlar arasında şu anda şiddetli bir şekilde zuhur eden siyasi uyanışın, çoğunlukla Avrupalı güçler tarafından zaman zaman acımasızca bastırılmış gecikmiş bir tepki olmasıdır. Aynı zamanda İslam içinde Batı ile hiçbir ilgisi olmayan tarihi mezhepsel bölünmeler nedeniyle, İslam dünyası kendi içinde bir bölünmüşlük yaşamaktadır.

S. Huntington ise 1990’lı yılların başında bugün de küresel ölçekte rekabet ve çatışmaları izah etmek açısından kullanışlı olan medeniyetler çatışması tezini ortaya atmıştır. Bu tezin geçerliliğini değerlendirirken, aynı medeniyet dairesinde yer alan devletlerin birbirleriyle çıkar çatışması ve rekabet halinde olabildikleri gerçeğini de dikkate almak daha isabetli çözümlemeler yapılmasına vesile olur. Ona göre,  yeni dönemde milletlerarası  ittifakların kurulmasında medeniyetler  daha  belirleyici olacaktır.  Artık yeni muhtemel  çatışma  ve rekabet  alanlarını  farklı medeniyetler arasındaki gerilim besleyecektir.  Huntington, medeniyetler dünyasını 9 medeniyet bölgesine ayırır. Bunlar Batılı, Latin Amerikalı, Afrikalı, İslam, Sinik-Çinli, Hindu, Ortodoks, Budist ve Japon medeniyetleridir.  Oluşmakta olan dünya düzeni  kültür ve medeniyet aidiyetleri üzerinden şekillenmektedir.   Ortak kültürel miras ve değerleri paylaşan paylaşan  toplumlar  birbirleriyle  işbirliğine daha yatkın durmakta, toplumların bir medeniyetten öbürüne geçirme çabaları başarısız olmakta ve ülkeler kendi medeniyetlerinin çekirdek ya da önde yer alan devletleri etrafında kümelenmektedir.

İki bloklu dünyanın çözülmesi, dünyadaki güçler dengesinin yeniden oluşum sürecinin önünü açmıştır.  Kapitalist sistemin iç çelişkilerinin kaynaklık ettiği iki bloklu dünyada liberal ideoloji ve sosyalist ideoloji  çerçevesinde güçler arasında yeni bir denge oluşmuştu. Bu yeni oluşan güçler dengesi iki kutuplu dünya olarak da adlandırılmıştır. Bugün ise,  sosyalist bloğun çözülmesi, dünyanın birçok bölgesinde kaotik bir ortamın oluşumuna zemin hazırladı. Rusya eski nüfuz alanlarını  önemli ölçüde kaybetti. Özellikle Sovyetler dönemindeki  Avrupa’daki bir çok uydusuyla ilişkisi kesildi. Hatta bugün Ukrayna Savaşı nedeniyle hasım ülke haline geldi. Bu ülkelerin bir çoğu  NATO’ya katıldı. Eski sistemde  siyasi blok ve ittifaklar  ideoloji temelinde şekillenmişti. Şimdi ise, devletler arasındaki güç dengeleri ve ayrışmaların kültür ve medeniyet ekseninin önemli payı vardır.  Avrupa Birliği kurulduğundan beri liberal kapitalist sistemin değerler dünyasına bağlı olsa da aynı zamanda bir Hristiyan Birliği olduğu hususuna vurgu yapılagelmiştir. İki bloklu dünyanın dağılmasından sonra  özellikle Batı toplumlarının gündemini milletlerarası göç sürecinin de etkisiyle Müslümanların bu ülkelerdeki varlığı  işgal etmeye başlamıştır.  İslam, Dünya coğrafyasının çok geniş bir kesiminde yaşayan bir çok toplumun baskın inanç sistemi ve kültürel kimliğidir.  Doğu Blokunun dağılmasını takiben  Yugoslavya dini ve etnik temelde ayrışmaya maruz kalmıştır. Hakim ideoloji farklı din ve etnik toplulukları bir arada tutabilme gücünü kaybetmiş, ideolojik aidiyetin yerini dini ve etnik aidiyetler almıştır. Yugoslavya’nın dağılması etnik ve din temelli savaşlara yol açmış, bu coğrafya siyasi parçalanmaya maruz kalmıştır.  Yeni siyasi sınırlar dini inanç ve etnik aidiyetler temelinde Sırp, Hırvat, Boşnak ve Arnavut toplumları arasında çizilmiştir. Ancak bu sınırlar hala  tartışmalıdır ve yeni çatışmalara gebedir.

Sosyalist bir ülke olarak Çin’de, Mao dönemi kültür inkılabı zamanında Konfüçyüs’ün kitapları yasaklanmıştı. Ancak, iki bloklu dünya sona erdikten sonra , Çin’in yönetiminde Komünist Partisi olmasına rağmen Konfüçyüs yeniden keşfedildi ve bugün bir çok ülkede Çin Konfüçyüs Enstitüleri açmaya başladı. Bu durum kültür ve medeniyet ekseninin ideolojik aidiyete göre daha etkili olmaya başladığını söyleyebilmemize imkan sağlamaktadır.    Türkiye de  sınırları dışında bir çok ülkede Yunus Emre Enstitüleri açmıştır. Hace Ahmet Yesevi’nin Türk Dünyası’nın ortak değeri olarak kendini göstermesi, kendi medeniyet eksenimizi yeniden keşfedişimizin önemli bir işareti sayılabilir.   

Huntington’un tespitine göre, Latin Amerika, Afrika ve İslam medeniyetlerinin herhangi bir merkez ülkesi bulunmamaktadır. Merkezi güçten mahrum olan İslam  Dünyası küresel güçlerin müdahalelerine maruz kalmaktadır, diğer bir ifadeyle küresel güçlerin mücadele alanıdır.  Türkiye açısından bakıldığında soy, kültür ve medeniyet aidiyetleri bakımından hem Turan hem de İslam dünyasıyla güçlü bağları vardır. Tarihte bu coğrafyanın merkez gücüdür. Bu nedenle Türkiye hem Turan  hem de İslam coğrafyasında yumuşak güç potansiyeli en yüksek ülkedir. Türkiye’nin askeri ve ekonomik olarak geliştikçe bu gücünün daha etkin hale gelmesi beklenilmelidir. Merkez ülke olma potansiyeline sahip Türkiye’nin yumuşak gücünün İslam ve Turan coğrafyası üzerinde hesabı olan küresel güçlerin göz ardı edeceğini düşünmek gerçekçi değildir.  Küresel güçlerin  hem İslam hem de Türk dünyasını mezhep ve etnik temelde  ayrıştırarak  denetim altına alma siyasetleri tarihen sabittir. Yumuşak gücü aşınan Türkiye merkez ülke olma konumundan çok uzakta kalır, hatta bütünlüğünü koruma konusunda büyük risklerle karşı karşıya kalabilir. Türkiye’nin öncelikli siyaseti, askeri ve ekonomik açıdan güçlenmenin yanında  mevcut yumuşak güç potansiyelinin korunması ve geliştirilmesi olmalıdır.

Bugün, Filistin’deki çatışma, bölgedeki birçok devleti içine alacak, bölgeyi kan gölüne çevirecek bir potansiyele sahiptir ve maalesef  Huntington’ı haklı çıkarıcı niteliktedir.  

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.