6,2'lik deprem, İstanbul'u sarstı ama çok şükür ki yıkamadı. Ancak bir kaç derece daha yüksek büyüklük olsaydı ne olurdu hiç emin değiliz. 6 Şubat 2023'te 11 ilimizde 53 binden fazla vanımızı alan depremlerin üzerinden de öyle çok zaman geçmedi. Geriye doğru gitsek yıkımlı ve ölümlü depremlerimiz birkaç yılda bir olmuş ve cana da mala da gelmiş gelenler. Ancak 2012'de kanunlaşan kentsel dönüşümü aradan geçen 13 yıla rağmen daha yarı yarıya bile tamamlayamadık. Peki neden böyle oluyor?
Öncelikle, kentsel dönüşüm yasası sonradan muhalefetin (CHP) girişimleriyle kadükleşti, yargıya açıldı ve ülkenin her yerinde dönüşüm projelerine karşı on binlerce dava açıldı. Muhalefet hem dönüşümün engellenmesini sağladı hem de 'neden yapamıyorsunuz' diye konuşarak oy toplamaya çalıştı. Sonra 6 Şubat depremleri yaşandı ve acılar içinde 'bu defa kentsel dönüşüm siyaset üstü olur' umuduyla bekledik. Yine olmadı. İstanbul büyük bir felakete maruz kalabilir ve mevcut yapı stoku ile büyük bir depreme yakalanırsak ülke ekonomisinin ve nüfusunun yarısına yakınını barındıran Marmara Bölgesi ağır yara alabilir. Kentsel dönüşüm bugünkü şartarla da hızlanmayacak gibi görünüyor. Çünkü sahada çok farklı dinamikler var. Birileri ekranlarda şehrin yüksekten çekilmiş fotolarını yayınlayıp 'şurdan şuraya yıkacaksın; şuraları açacaksın, evinden çıkmayanları tutup atacaksın' gibi tuhaf laflar edince rahatlıyor olabilirler ama sahada vatandaş ile göz göze gelince bu lafların palavra ve geçersiz kalacağını anlamıyorlar. Mesele büyük, finans maliyeti ve siyasi riskler çok büyük. Bu nedenle de korkarız ki bu iş yavaş ilerlemeye devam edecek ve 'inşallah bu sırada o yüksek ihtimalli büyük deprem olmasın' diye dua etmekten başka çaremiz de yok...
İlgili ve yetkili kuruluşların, Avrupa'nın en önemli kentlerinde İkinci Dünya Savaşından sonra 'yıkılan şehirlerin nasıl yenilendiğini ve yeni kentlerin nasıl kurulduğunu, kamunun yani hem yerel hem merkezi yönetimlerin bizzat ne kadar konut ürettiğini, öncelikle dar gelirli vatandaşların barınma krizini nasıl çözdüklerini' incelemesini tavsiye ediyoruz. Çünkü kötü piyasada kar yoksa müteahhit kat karşılığı büyük projelere giremez, vatandaş da ek ödeme ile kentsel dönüşüme imza atamaz. Devletin arsa üretmediği, inşaat maliyetleri içinde belediyelerin onay ve bürokrasi maliyetinin toplam maliyetin içinde yüzde 30'ları bulduğu bir ortamda kendiliğinden kentsel dönüşüm imkansızdır...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Oğuzhan Alptemur ile DERİN ANALİZ
Depremi yaşamadan 'kentsel dönüşememe' halimiz...
6,2'lik deprem, İstanbul'u sarstı ama çok şükür ki yıkamadı. Ancak bir kaç derece daha yüksek büyüklük olsaydı ne olurdu hiç emin değiliz. 6 Şubat 2023'te 11 ilimizde 53 binden fazla vanımızı alan depremlerin üzerinden de öyle çok zaman geçmedi. Geriye doğru gitsek yıkımlı ve ölümlü depremlerimiz birkaç yılda bir olmuş ve cana da mala da gelmiş gelenler. Ancak 2012'de kanunlaşan kentsel dönüşümü aradan geçen 13 yıla rağmen daha yarı yarıya bile tamamlayamadık. Peki neden böyle oluyor?
Öncelikle, kentsel dönüşüm yasası sonradan muhalefetin (CHP) girişimleriyle kadükleşti, yargıya açıldı ve ülkenin her yerinde dönüşüm projelerine karşı on binlerce dava açıldı. Muhalefet hem dönüşümün engellenmesini sağladı hem de 'neden yapamıyorsunuz' diye konuşarak oy toplamaya çalıştı. Sonra 6 Şubat depremleri yaşandı ve acılar içinde 'bu defa kentsel dönüşüm siyaset üstü olur' umuduyla bekledik. Yine olmadı. İstanbul büyük bir felakete maruz kalabilir ve mevcut yapı stoku ile büyük bir depreme yakalanırsak ülke ekonomisinin ve nüfusunun yarısına yakınını barındıran Marmara Bölgesi ağır yara alabilir. Kentsel dönüşüm bugünkü şartarla da hızlanmayacak gibi görünüyor. Çünkü sahada çok farklı dinamikler var. Birileri ekranlarda şehrin yüksekten çekilmiş fotolarını yayınlayıp 'şurdan şuraya yıkacaksın; şuraları açacaksın, evinden çıkmayanları tutup atacaksın' gibi tuhaf laflar edince rahatlıyor olabilirler ama sahada vatandaş ile göz göze gelince bu lafların palavra ve geçersiz kalacağını anlamıyorlar. Mesele büyük, finans maliyeti ve siyasi riskler çok büyük. Bu nedenle de korkarız ki bu iş yavaş ilerlemeye devam edecek ve 'inşallah bu sırada o yüksek ihtimalli büyük deprem olmasın' diye dua etmekten başka çaremiz de yok...
İlgili ve yetkili kuruluşların, Avrupa'nın en önemli kentlerinde İkinci Dünya Savaşından sonra 'yıkılan şehirlerin nasıl yenilendiğini ve yeni kentlerin nasıl kurulduğunu, kamunun yani hem yerel hem merkezi yönetimlerin bizzat ne kadar konut ürettiğini, öncelikle dar gelirli vatandaşların barınma krizini nasıl çözdüklerini' incelemesini tavsiye ediyoruz. Çünkü kötü piyasada kar yoksa müteahhit kat karşılığı büyük projelere giremez, vatandaş da ek ödeme ile kentsel dönüşüme imza atamaz. Devletin arsa üretmediği, inşaat maliyetleri içinde belediyelerin onay ve bürokrasi maliyetinin toplam maliyetin içinde yüzde 30'ları bulduğu bir ortamda kendiliğinden kentsel dönüşüm imkansızdır...