Tabiatla savaşan Allah ile savaşır.
Bu yüzden tabiatı tanımak ve tefekkür etmek lazımdır.
O bambaşka bir dünya. Onun da tabiatıyla oynayamazsın, yoksa sel baskınları, aşırı yağışlar ve fırtınalar hortumlar çoğalıyor.. Sanayileşme ile başlayan iklim değişikliği ve mevsim sıcaklık farkları dünyanın dengesinin değişebileceğini gösterdi. Kovid 19 Pandemi döneminde biraz insansız dünya kendine gelip toparlandı, denizler bile doğal hayatına döndü, tertemiz oldu, balık çeşitliliği arttı.
İnsanların aşırı dünyalık ve kişiden kişiye değişkenlik gösteren özellikleri, aşırıya kaçtığı zaman fıtrata aykırı oluyor ve türlü türlü hastalaıklar zuhur ediyor. İslâm bu durumlara bir sınırlama getirmemiş, herkesi özgür bırakmış, ''sen de sınır koyma, akışına bırak'' demiş büyükler. Peygamber Efendimiz kimsenin karakterini değiştirmeye çalışmamış. İnsanlara sadece İslamı anlatmış ve ahlaklarını terbiye etmeyi öğretmiş.
Sen dedi Ömersin, sertsin evet ama buna sınırlama getirmelisin.
Sen dedi Abbas'sın, sevilmeyi seviyorsun ama insanların hislerine saygı duymalısın.
Sen dedi Üseyd'sin, şakacısın evet ama lafın gideceği yere dikkat etmelisin.
Sen dedi Ammarsın, açık sözlüsün ama bazen susmayı öğrenmelisin.
Sen dedi Hatice'sin, ticarette iyisin ama diğerlerinin fikirlerini de almalısın.
Sen dedi Fatıma'sın, cesursun ama yerini bilmelisin.
Sen dedi Âişe'sin, kıskançsın ama sınırı kaçırmamalısın.
Hiçbirine “Değişeceksin böyle olmaz” demedi. İslam'ın zamanla onları terbiye edececegini biliyordu çünkü.
Ö M Ü R D E D İ Ğ İ N
Hayattaki önemli işlere ha şimdi, ha sonra başlayayım derken bir bakıyorsun tükenmiş ömür. Avucumuzda son kullanma tarihi çoktan geçmiş bir yığın ''TECRÜBE'' kalıyor. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor.
"Gençlik bir kuştu, tutmak istedim tutamadım. Yaşlılık bir paçavra, satmak istedim satamadım''. Bir ikindi gölgesi ÖMÜR dediğin, gece olur duramazsın, güneş vurur kalkamazsın. Sade bir ikindilik, kısa bir dinlencelik.
Dünyaya ait ne varsa harcanıp gidiyor. Yiyip içmeler, gezip tozmalar, gülüp eğlenmeler.
Evin, arabanın taksitleri, filanca yerde yaptığımız tatiller, almalar vermeler, saçıp savurmalar, bizim zannettiğimiz saklayıp durduğumuz altınlar, gümüşler, ziynetler, azıcık bile vermeye kıyamadığımız paralar. Hepsi zamanla bir bir kaçıyor bizden ya da istemesek de biz onlardan ayrılmak zorunda kalıyoruz. Sadece S E C D E yerleri kalıyor geriye, alnımızda mıh gibi çakılı kalıyor. Bozulmuyor, kokmuyor, yitmiyor. Sadece SECDE bize kalıyor.
Olsun, okşanmış bir yetim başı, öpülmüş anne eli, alınmış bir baba duası.
Reyyân kapısından geçmek için vize mâhiyetinde, saklanmış ORUÇ’lar. Gizliden, şöyle kimseye çaktırmadan bir fakirin eline tutuşturulmuş SADAKA'lar kalıyor. Mâsîvâdan sıyrılıp, vakit saat dinlemeden açılmış eller, tek O’ndan istemeler, tek O’na gönderilmiş dilekçeler kalıyor. Yürekten söylenmiş ELHAMDÜLİLLÂH. Âcizce, kulca edilmiş nasuh bir tevbe, isyanları yıkayan gözyaşları kalıyor.
Mü'mince gülüşler, şeker tadında sözler. Kimsenin etini yemeden, kırıp dökmeden, gözünde yaş bırakmadan geçirilmiş günler kalıyor.
Biraz dur, bekle biraz. Arada bir arkana dön ve geriye neler bıraktığına bak. Harcanmış yıllarını seyret usulca. Bak nasıl bitiyor ömür dediğin. Bir KAPIYA bir kere gidersin, ikincisinde utanırsın. Ama bir kapı var ki her gün gidersin, gitmelere doyamazsın. Çünkü bilirsin seni kapısından kovmayacak bir tek ALLAH vardır. Her gün, her gün içini dökersin, bir O sıkılmaz senden, bir O affeder seni, bir O yüzüne vurmaz ayıplarını, akıttığımız her damla gözyaşı cehennem ateşini söndürsün İNŞAALLAH.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Muhammed Üftâde OĞUZ
HAYAT VE ÖLÜM
Tabiatla savaşan Allah ile savaşır.
Bu yüzden tabiatı tanımak ve tefekkür etmek lazımdır.
O bambaşka bir dünya. Onun da tabiatıyla oynayamazsın, yoksa sel baskınları, aşırı yağışlar ve fırtınalar hortumlar çoğalıyor.. Sanayileşme ile başlayan iklim değişikliği ve mevsim sıcaklık farkları dünyanın dengesinin değişebileceğini gösterdi. Kovid 19 Pandemi döneminde biraz insansız dünya kendine gelip toparlandı, denizler bile doğal hayatına döndü, tertemiz oldu, balık çeşitliliği arttı.
İnsanların aşırı dünyalık ve kişiden kişiye değişkenlik gösteren özellikleri, aşırıya kaçtığı zaman fıtrata aykırı oluyor ve türlü türlü hastalaıklar zuhur ediyor. İslâm bu durumlara bir sınırlama getirmemiş, herkesi özgür bırakmış, ''sen de sınır koyma, akışına bırak'' demiş büyükler.
Peygamber Efendimiz kimsenin karakterini değiştirmeye çalışmamış. İnsanlara sadece İslamı anlatmış ve ahlaklarını terbiye etmeyi öğretmiş.
Sen dedi Ömersin, sertsin evet ama buna sınırlama getirmelisin.
Sen dedi Abbas'sın, sevilmeyi seviyorsun ama insanların hislerine saygı duymalısın.
Sen dedi Üseyd'sin, şakacısın evet ama lafın gideceği yere dikkat etmelisin.
Sen dedi Ammarsın, açık sözlüsün ama bazen susmayı öğrenmelisin.
Sen dedi Hatice'sin, ticarette iyisin ama diğerlerinin fikirlerini de almalısın.
Sen dedi Fatıma'sın, cesursun ama yerini bilmelisin.
Sen dedi Âişe'sin, kıskançsın ama sınırı kaçırmamalısın.
Hiçbirine “Değişeceksin böyle olmaz” demedi. İslam'ın zamanla onları terbiye edececegini biliyordu çünkü.
Ö M Ü R D E D İ Ğ İ N
Hayattaki önemli işlere ha şimdi, ha sonra başlayayım derken bir bakıyorsun tükenmiş ömür. Avucumuzda son kullanma tarihi çoktan geçmiş bir yığın ''TECRÜBE'' kalıyor. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor.
"Gençlik bir kuştu, tutmak istedim tutamadım. Yaşlılık bir paçavra, satmak istedim satamadım''.
Bir ikindi gölgesi ÖMÜR dediğin, gece olur duramazsın, güneş vurur kalkamazsın. Sade bir ikindilik, kısa bir dinlencelik.
Dünyaya ait ne varsa harcanıp gidiyor. Yiyip içmeler, gezip tozmalar, gülüp eğlenmeler.
Evin, arabanın taksitleri, filanca yerde yaptığımız tatiller, almalar vermeler, saçıp savurmalar, bizim zannettiğimiz saklayıp durduğumuz altınlar, gümüşler, ziynetler, azıcık bile vermeye kıyamadığımız paralar. Hepsi zamanla bir bir kaçıyor bizden ya da istemesek de biz onlardan ayrılmak zorunda kalıyoruz. Sadece S E C D E yerleri kalıyor geriye, alnımızda mıh gibi çakılı kalıyor. Bozulmuyor, kokmuyor, yitmiyor. Sadece SECDE bize kalıyor.
Olsun, okşanmış bir yetim başı, öpülmüş anne eli, alınmış bir baba duası.
Reyyân kapısından geçmek için vize mâhiyetinde, saklanmış ORUÇ’lar. Gizliden, şöyle kimseye çaktırmadan bir fakirin eline tutuşturulmuş SADAKA'lar kalıyor. Mâsîvâdan sıyrılıp, vakit saat dinlemeden açılmış eller, tek O’ndan istemeler, tek O’na gönderilmiş dilekçeler kalıyor. Yürekten söylenmiş ELHAMDÜLİLLÂH. Âcizce, kulca edilmiş nasuh bir tevbe, isyanları yıkayan gözyaşları kalıyor.
Mü'mince gülüşler, şeker tadında sözler. Kimsenin etini yemeden, kırıp dökmeden, gözünde yaş bırakmadan geçirilmiş günler kalıyor.
Biraz dur, bekle biraz. Arada bir arkana dön ve geriye neler bıraktığına bak. Harcanmış yıllarını seyret usulca. Bak nasıl bitiyor ömür dediğin. Bir KAPIYA bir kere gidersin, ikincisinde utanırsın. Ama bir kapı var ki her gün gidersin, gitmelere doyamazsın. Çünkü bilirsin seni kapısından kovmayacak bir tek ALLAH vardır. Her gün, her gün içini dökersin, bir O sıkılmaz senden, bir O affeder seni, bir O yüzüne vurmaz ayıplarını, akıttığımız her damla gözyaşı cehennem ateşini söndürsün İNŞAALLAH.