Çağ Üniversitesi’ndeki ikinci üniversite eğitimime başladığım ilk gün, büyük duvarda asılı bir bez afiş dikkatimi çekti. Üzerinde Özgecan Aslan’ın fotoğrafı vardı. O an içimi bir hüzün kapladı. Hepimizin yüreğini dağlayan, unutulmaz bir acının simgesiydi o fotoğraf…
Daha sonra Özgecan’ı tanıyan öğretmenlerden onun ne kadar sakin ruhlu, terbiyeli ve iyi kalpli bir genç kız olduğunu dinleme fırsatım oldu. Anlattıkları, içimdeki acıyı katbekat artırdı. Bir kız çocuğu annesi olarak, yaşananları onların gözünden dinlemeseydim belki bu kadar derinden hissedemezdim.
Öğretmenler, o korkunç günün detaylarını anlatırken bir çaba içindeydiler. Gençlerin, çocukların bir daha böyle bir tehlikeyle karşılaşmaması için, hataların tekrar edilmemesi adına olayın sebeplerini ve sonuçlarını tüm çıplaklığıyla paylaşmaya çalışıyorlardı. Ve aslında çok doğru bir şey yapıyorlardı.
Çünkü bizler çocuklarımızı cam fanuslarda büyütemeyiz. Onları tehlikelere karşı bilinçlendirmek zorundayız. İnsanlardan gelebilecek tehditleri, hayatın içindeki riskleri, yapılmaması gereken hataları açıkça anlatmalıyız. Kötülük ve iyilik kavramlarını sadece soyut ifadelerle değil, gerçek örneklerle beslemeliyiz ki, hayatın karanlık yüzüne karşı güçlü ve bilinçli bireyler yetiştirebilelim.
Bir anne, bir kadın olarak, Özgecan’ı rahmetle anıyorum. Onun güzel ailesine sonsuz sabır diliyorum. O, hepimizin kızı, hepimizin kız kardeşi olarak kalacak.
Ve bizler, Özgecan’ın adını sadece acıyla değil, bir değişimin simgesi olarak da hatırlamak zorundayız. Adalet, suçluları cezalandırdı belki ama asıl zafer, bir daha hiçbir genç kızın böylesine hunharca katledilmemesiyle mümkün olacak. Bunu sağlamak ise sadece yasalarla değil, toplumsal bilinçle mümkün.
Özgecan’ın hikâyesi, yalnızca bir trajedi olarak değil, kadınların özgürce yaşadığı, güvende olduğu bir geleceğe ışık tutan bir fener olmalı. Onun anısını yaşatmanın en güzel yolu, korkmadan, çekinmeden, "Ben de varım!" diyebilen güçlü kadınlar yetiştirmek…
O gün gelene kadar, Özgecan hepimizin vicdanında yaşamaya devam edecek.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Füsun Deniz YILMAZ
Özgecan’ı Unutmamak ve Geleceğe Bir Ders Bırakmak
Çağ Üniversitesi’ndeki ikinci üniversite eğitimime başladığım ilk gün, büyük duvarda asılı bir bez afiş dikkatimi çekti. Üzerinde Özgecan Aslan’ın fotoğrafı vardı. O an içimi bir hüzün kapladı. Hepimizin yüreğini dağlayan, unutulmaz bir acının simgesiydi o fotoğraf…
Daha sonra Özgecan’ı tanıyan öğretmenlerden onun ne kadar sakin ruhlu, terbiyeli ve iyi kalpli bir genç kız olduğunu dinleme fırsatım oldu. Anlattıkları, içimdeki acıyı katbekat artırdı. Bir kız çocuğu annesi olarak, yaşananları onların gözünden dinlemeseydim belki bu kadar derinden hissedemezdim.
Öğretmenler, o korkunç günün detaylarını anlatırken bir çaba içindeydiler. Gençlerin, çocukların bir daha böyle bir tehlikeyle karşılaşmaması için, hataların tekrar edilmemesi adına olayın sebeplerini ve sonuçlarını tüm çıplaklığıyla paylaşmaya çalışıyorlardı. Ve aslında çok doğru bir şey yapıyorlardı.
Çünkü bizler çocuklarımızı cam fanuslarda büyütemeyiz. Onları tehlikelere karşı bilinçlendirmek zorundayız. İnsanlardan gelebilecek tehditleri, hayatın içindeki riskleri, yapılmaması gereken hataları açıkça anlatmalıyız. Kötülük ve iyilik kavramlarını sadece soyut ifadelerle değil, gerçek örneklerle beslemeliyiz ki, hayatın karanlık yüzüne karşı güçlü ve bilinçli bireyler yetiştirebilelim.
Bir anne, bir kadın olarak, Özgecan’ı rahmetle anıyorum. Onun güzel ailesine sonsuz sabır diliyorum. O, hepimizin kızı, hepimizin kız kardeşi olarak kalacak.
Ve bizler, Özgecan’ın adını sadece acıyla değil, bir değişimin simgesi olarak da hatırlamak zorundayız. Adalet, suçluları cezalandırdı belki ama asıl zafer, bir daha hiçbir genç kızın böylesine hunharca katledilmemesiyle mümkün olacak. Bunu sağlamak ise sadece yasalarla değil, toplumsal bilinçle mümkün.
Özgecan’ın hikâyesi, yalnızca bir trajedi olarak değil, kadınların özgürce yaşadığı, güvende olduğu bir geleceğe ışık tutan bir fener olmalı. Onun anısını yaşatmanın en güzel yolu, korkmadan, çekinmeden, "Ben de varım!" diyebilen güçlü kadınlar yetiştirmek…
O gün gelene kadar, Özgecan hepimizin vicdanında yaşamaya devam edecek.