Eskiden bir köye, bir ilçeye, hatta bir şehre doktor geldiğinde, orada yaşayan insanlar mutlu olurdu. Şifa bulma umuduyla en temiz kıyafetlerini giyer, saygıyla ve umutla dokto run kapısını çalardı. Bizler öğretmenlere, doktorlara, askerlere, polislere, kısacası devlet yetkililerine saygı duymayı öğrenerek büyüdük.
Annemiz, çocuğumuz, en sevdiklerimiz hasta olduğunda doktorun yolunu tutar, "Ne gerekiyorsa yapılsın!" derdik. Hatta doktorların isimlerini çocuklarımıza koyacak kadar büyük bir sevgi beslerdik. Şimdi ise ülkenin dört bir yanından gelen doktorlara yönelik şiddet haberleriyle sarsılıyoruz. Bu sadece korkutucu değil, aynı zamanda düşündürücü bir durum.
Peki, bu saygısızlığın, saldırganlığın ve şiddetin sebebi ne olabilir?
Ben çok düşündüm.
Toplumu günden güne çökerten iki büyük sorun var: Eğitimsizlik ve hukuksuzluk.
Eğitim, artık yalnızca akademik başarıya odaklanıyor. Çocuklarımıza empatiyi, vicdanı, saygıyı öğretmezsek, büyüdüklerinde sadece bilgi yüklü ama duygudan yoksun bireyler haline geliyorlar. Şiddetin yanlış olduğunu bilmeyen, öfkesini yönetemeyen bir nesil yetişiyor.
Hukuksuzluk ise bu tablonun en tehlikeli parçası. İnsanlar, suç işleyenlerin yeterince ceza almadığını, hatta bazen hiç ceza almadığını gördükçe, şiddeti bir çözüm yolu olarak benimsemeye başlıyor. Eğer bir kişi, doktoru darp ettiğinde ciddi bir yaptırımla karşılaşmayacağını bilirse, yarın bir başkası da aynısını yapmaktan çekinmeyecektir.
Bir de ekonomik sıkıntılar var. Geçim derdi, işsizlik, geleceğe dair umutsuzluk, insanları öfkeli ve tahammülsüz hale getiriyor. O öfke de en kolay sağlık çalışanları gibi insanların üzerine kusuluyor.
Peki, çözüm ne?
Eğitim sistemimizi yeniden vicdan, empati ve saygı temelinde inşa etmeliyiz. Hukuk sistemini işler hale getirip, şiddete sıfır tolerans göstermeliyiz. Ekonomik koşulları düzelterek insanların öfkesini yönetebilir hale gelmesini sağlamalıyız.
Yoksa biz susmaya devam edersek, şiddet konuşmaya devam edecek.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Füsun Deniz YILMAZ
Doktora şiddet, vicdana ihanet!
Eskiden bir köye, bir ilçeye, hatta bir şehre doktor geldiğinde, orada yaşayan insanlar mutlu olurdu. Şifa bulma umuduyla en temiz kıyafetlerini giyer, saygıyla ve umutla dokto run kapısını çalardı. Bizler öğretmenlere, doktorlara, askerlere, polislere, kısacası devlet yetkililerine saygı duymayı öğrenerek büyüdük.
Annemiz, çocuğumuz, en sevdiklerimiz hasta olduğunda doktorun yolunu tutar, "Ne gerekiyorsa yapılsın!" derdik. Hatta doktorların isimlerini çocuklarımıza koyacak kadar büyük bir sevgi beslerdik. Şimdi ise ülkenin dört bir yanından gelen doktorlara yönelik şiddet haberleriyle sarsılıyoruz. Bu sadece korkutucu değil, aynı zamanda düşündürücü bir durum.
Peki, bu saygısızlığın, saldırganlığın ve şiddetin sebebi ne olabilir?
Ben çok düşündüm.
Toplumu günden güne çökerten iki büyük sorun var: Eğitimsizlik ve hukuksuzluk.
Eğitim, artık yalnızca akademik başarıya odaklanıyor. Çocuklarımıza empatiyi, vicdanı, saygıyı öğretmezsek, büyüdüklerinde sadece bilgi yüklü ama duygudan yoksun bireyler haline geliyorlar. Şiddetin yanlış olduğunu bilmeyen, öfkesini yönetemeyen bir nesil yetişiyor.
Hukuksuzluk ise bu tablonun en tehlikeli parçası. İnsanlar, suç işleyenlerin yeterince ceza almadığını, hatta bazen hiç ceza almadığını gördükçe, şiddeti bir çözüm yolu olarak benimsemeye başlıyor. Eğer bir kişi, doktoru darp ettiğinde ciddi bir yaptırımla karşılaşmayacağını bilirse, yarın bir başkası da aynısını yapmaktan çekinmeyecektir.
Bir de ekonomik sıkıntılar var. Geçim derdi, işsizlik, geleceğe dair umutsuzluk, insanları öfkeli ve tahammülsüz hale getiriyor. O öfke de en kolay sağlık çalışanları gibi insanların üzerine kusuluyor.
Peki, çözüm ne?
Eğitim sistemimizi yeniden vicdan, empati ve saygı temelinde inşa etmeliyiz. Hukuk sistemini işler hale getirip, şiddete sıfır tolerans göstermeliyiz. Ekonomik koşulları düzelterek insanların öfkesini yönetebilir hale gelmesini sağlamalıyız.
Yoksa biz susmaya devam edersek, şiddet konuşmaya devam edecek.