Ben yazmaktan vazgeçmeyeceğim.
Çünkü her sustuğumuzda, bir kadın daha eksiliyoruz.
Her sessizlik, bir hayattan, bir nefesten, bir çocuk gülüşünden çalıyor.
Bu kader değil; bu, sistemli bir sessizliğin, kökleşmiş bir görmezden gelişin sonucudur.
Kadına yönelik şiddet bireysel bir öfke patlaması değildir.
Toplumun en derin, en utanç verici aynasıdır.
O aynada; ihmaliyle suç ortağı olan yasalar, suskunluğu ile suça karışan komşular, “aile meselesi” diyerek sırtını dönen bir kültür var.
Ve her biri, o kadınların çığlığına bir taş daha koyuyor.
Ben utanıyorum.
Okurken, yazarken, yaşarken utanıyorum.
Ama bu utanç beni susturmuyor.
Aksine kelimelerimi bileniyor, kalemimi bileyliyor.
Çünkü bu utanç, değişimin tohumudur.
Kadın, hayatın merkezidir.
Anne, çocuk, insan…
Onu yok saymak, insanlığı eksiltmektir.
Bir toplum, kadınını korumuyorsa, aslında kendi geleceğini de öldürüyordur.
Şiddeti önlemek, sadece kanunla değil; vicdanla, eğitimle, adaletle mümkündür.
Çocuklarımıza eşitliği öğretmediğimiz sürece, adalet duvar gibi değil, perde gibi kalacaktır.
O perdeyi yırtmanın tek yolu konuşmak, yazmak, direnmek ve asla vazgeçmemektir.
Bugün bir kadının sesi, yarın bin kadının umudu olabilir.
Yeter ki biz birbirimizin sessizliğini duyalım.
Yeter ki “artık yeter” diyen her nefes yankı bulsun.
Ben yazmaya devam edeceğim.
Ta ki hiçbir kadın “korkuyorum” demek zorunda kalmasın.
Ta ki hiçbir çocuk annesini kaybetmesin.
Ta ki bu ülke, “Bir kadın daha değil” diyebilsin — ve gerçekten inanabilsin.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Füsun Deniz YILMAZ
Bir Kadın Daha Değil
✍️ Füsun Deniz Yılmaz
Ben yazmaktan vazgeçmeyeceğim.
Çünkü her sustuğumuzda, bir kadın daha eksiliyoruz.
Her sessizlik, bir hayattan, bir nefesten, bir çocuk gülüşünden çalıyor.
Bu kader değil; bu, sistemli bir sessizliğin, kökleşmiş bir görmezden gelişin sonucudur.
Kadına yönelik şiddet bireysel bir öfke patlaması değildir.
Toplumun en derin, en utanç verici aynasıdır.
O aynada; ihmaliyle suç ortağı olan yasalar, suskunluğu ile suça karışan komşular, “aile meselesi” diyerek sırtını dönen bir kültür var.
Ve her biri, o kadınların çığlığına bir taş daha koyuyor.
Ben utanıyorum.
Okurken, yazarken, yaşarken utanıyorum.
Ama bu utanç beni susturmuyor.
Aksine kelimelerimi bileniyor, kalemimi bileyliyor.
Çünkü bu utanç, değişimin tohumudur.
Kadın, hayatın merkezidir.
Anne, çocuk, insan…
Onu yok saymak, insanlığı eksiltmektir.
Bir toplum, kadınını korumuyorsa, aslında kendi geleceğini de öldürüyordur.
Şiddeti önlemek, sadece kanunla değil; vicdanla, eğitimle, adaletle mümkündür.
Çocuklarımıza eşitliği öğretmediğimiz sürece, adalet duvar gibi değil, perde gibi kalacaktır.
O perdeyi yırtmanın tek yolu konuşmak, yazmak, direnmek ve asla vazgeçmemektir.
Bugün bir kadının sesi, yarın bin kadının umudu olabilir.
Yeter ki biz birbirimizin sessizliğini duyalım.
Yeter ki “artık yeter” diyen her nefes yankı bulsun.
Ben yazmaya devam edeceğim.
Ta ki hiçbir kadın “korkuyorum” demek zorunda kalmasın.
Ta ki hiçbir çocuk annesini kaybetmesin.
Ta ki bu ülke, “Bir kadın daha değil” diyebilsin — ve gerçekten inanabilsin.