Hava Durumu

Adı Sena'ydı... Ve Yalnızlığa Yenildi

Yazının Giriş Tarihi: 01.06.2025 17:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.06.2025 17:48

Bugün bir haberin içime oturan ağırlığıyla yazıyorum bu satırları.
Bir üniversite öğrencisi, genç bir kadın… Sena Düzgün.
Kendi hayatına son verdi. Geride bir mektup bıraktı. Bu mektup, bir çığlığın sessiz yankısıydı belki de. Duyulmayı bekleyen, görmezden gelinen, anlaşılmayan bir genç kızın son sözleri…

Sena, üniversitede bir hocasıyla yaşadığı ilişki sonrası gördüğü psikolojik şiddet nedeniyle intiharı seçti. Bu cümle, ne yazık ki kulağımıza artık tanıdık geliyor. Çünkü buna benzer hikâyeleri neredeyse her gün duyuyoruz.
Ve asıl tehlike burada başlıyor.
Alışıyoruz. Normalleştiriyoruz.

Ama hayır. Bu normal değil.
Bir insanın, hele ki genç bir kadının, hayatı göz göre göre kararıyorsa… Biz nerede duruyoruz? Sessizliğimizle neye ortak oluyoruz?

İntihar, çoğu zaman bir kişinin çaresizliğinin, yalnızlığının, görünmezliğinin dışa vurumudur.
Toplum olarak ne yazık ki, dertlerini anlatanları değil susanları 'olgun', acısını bağırarak dile getirenleri değil içine atanları 'güçlü' sayıyoruz.
Sena gibi gençler, yaşadıkları travmaları paylaşacak bir güven alanı bulamadıklarında, ya damgalanma korkusuyla ya da dinlenmeyeceklerini bildiklerinden sessizce içlerine kapanıyorlar.
Ve en sonunda, sessizlik can alıyor.

İntihar eden kişileri ayıplamakla, onları suçlamakla başladığımız her cümle; aslında onları bu sona iten zincirin bir halkası haline geliyor.
Oysa sormamız gereken asıl sorular şunlar olmalı:
“Sena’ya kim sahip çıktı?”
“Onun derdi ne zaman duyuldu?”
“O susarken biz neredeydik?”

Bu olay bireysel gibi görünse de, toplumsal bir yaraya işaret ediyor.
Gençlerimizin duygusal dayanıklılığı zayıflarken, psikolojik destek kaynaklarımız yetersiz kalıyor. Eğitim kurumlarında ruh sağlığı konusunda etkin bir destek mekanizması neredeyse yok.
Sosyal medyada herkes konuşurken, kimse kimseyi gerçekten dinlemiyor.
Yalnızlık, artık gençliğin ortak kaderi.

Ve biz büyükler, bazen sessizliğimizle, bazen yargılayan bakışlarımızla bu yalnızlığı büyütüyoruz.

Sena Düzgün’ün adı bir gazete haberi olarak geçip gitmesin.
Bir 'olay' olarak değil, bir uyarı olarak kalmalı hafızamızda.
O bir can değildi sadece, o bir çığlıktı.

Ve unutmayalım:
Paylaşılmayan dert büyür, açılmayan gönül solar gider.
Birinin hikâyesini yargılamadan önce, onu dinlemeyi deneyelim.
Çünkü bazen yalnızca “Yanındayım.” demek bile bir hayat kurtarır.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.