Hava Durumu

Genel Ahlaksızlık ve Linç Kültürü 

Yazının Giriş Tarihi: 19.12.2025 12:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.12.2025 12:26

Bir kaç haftadır gündem İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının medya dünyasına yönelik başlattığı ve gittikçe dallanıp budaklanan uyuşturucu soruşturması ile spor medyasına ilişkin bahis ve şike soruşturması.

Ortaya saçılan bilgiler, ifadeler, itiraflar, isnatlar hayli mide bulandırıcı ve şaşırtıcı.

Soruşturmanın sahasında kamuoyuna mal olmuş şöhret isimlere uzanması ise meseleyi gündeme taşıyan asıl sebep.

Ama iş öyle bir raddeye vardırıldı ki bazı isimleri ve resimleri artık ne görmek ne duymak istiyoruz.
Muhakeme neticelenene ve hüküm kesinleşene kadar mâsumiyet karinesine riayet ederek muayyen şahıslar hakkında suçlama ifadesi kullanmamak gerekse de şahıs belirtmeksizin dosyadaki isimlerin suç niteliğinde bazı işlere bulaşmış oldukları görülüyor diyebiliriz.Üstelik bu suçların ahlaksızlık olarak kabul edilecek boyutları da var ve biz bunları tenkit ediyor, hukukun gereğini yapmasını ve faillerin müstahak oldukları cezâları almalarını istiyoruz.

Bir avukat olarak ben işin bu tarafını çok ehemmiyetli bulmuyorum. Ülke gündemine konu olmadan bu mahiyette millyonlarca soruşturma ve koğuşturma başlayıp bitiyor. Bu da başladı, sürecek ve bitecek.

Beni asıl rahatsız eden adlî makamlarca yürütülen sürece ülke kamu oyununun ve insanımızın yaklaşım tarzı.
İnsânî ve islâmî bulmadığım bu nâhoş durumu izah etmeye çalışacağım.

1-İnsanımız gayr-ı ahlâkî bir fiili ayıplamayı süratle bir insanı tümüyle linçleme ve imhâ etme noktasına taşıyor.İnsanın hata edebilecek yaratılışta olduğu hakikati bir kenara konarak girişilen bu toptan yok etme tavrı asla tasvip edilemez. Bir insana hata ettikten sonra tövbe etme hakkı ve ümitsizliğe kapılmadan tekrar hayata adapte olabilme fırsatı tanımayan bu yaklaşım adalet ve merhamet muvazenesini ciddi derecede bozacak, suçlu ve günahkarları ıslah etme yerine onların kötü vasıfları benimsemesine, şeytanlaşarak iyice marjinalleşmelerine sebep olacaktır.

2-İstisnasız herkesin eline taş alarak bu manevî recme iştirak etmesinden anlıyoruz ki mesele hata etmek değil yakalanmamak.Çünkü bir toplumda ve hele hele bizim toplumumuzda bu kadar çok ahlâklı insan olamaz.Bu nedenle ülkemizde hukuk ve ahlâka riayetin total anlamda son derece düşük seviyelerde olmasına rağmen kriminal bir yakalanma olmadıkça hiç gürültü çıkmıyor oluşu aslında ahlaksızlığın kendisinin değil ifşâ olmasının dert edildiğini ve bu sebeple de mevzuya ister istemez “yakalananın canı çıksın” mantığıyla yaklaşıldığını işaret ediyor.Böylelikle yakalanmayanlar vicdanları gayet rahat bir şekilde yakalananları yargılayabilir ve itibarını sıfırlayabilir hale geliyor.Pagan ahlakı diyebileceğimiz bu yüzsüz tavrın toplumumuzda da gitgide yaygınlaştığını bu ve benzeri soruşturmalar bize daha net gösteriyor.

3-Müslümanlar olarak bizler başkasının ayıbını ele alırken son derece gaddar ve idealist kesilirken bilmeden kendi nefsimizi bu ve benzeri hatalardan tezkiye ediyor, zımnen “ben asla böyle bir hata yapmam” iddiası ortaya koyuyoruz.
Yanlış fiili görüp bu mezmum hale düşmemiş olmaya hamdetme, istikbalde o fena halle halletmekten Allah’a sığınma, düşen için üzülüp ıslah ve hidayeti için dua etme en evvelki halet-i ruhiyyemiz olmalıyken o çirkin işte bil fiil aktör olmamaktan hareketle nefsimize hisse çıkartıp masumiyet cakaları satıyoruz.
Kötü alışkanlıkların, imkanların genişlemesiyle gelen azgınlıkların o şahsa has hususî yaradılışın, psikolojik, sosyolojik, tarihî veya ekonomik şartların bir neticesi olabileceği ihtimalini göz ardı ederek insafa sığmaz katılıklarla hata edeni eziyor, ezdikçe ahlak bekçiliği hazzı yaşıyoruz.
Elbette kazâî anlamda suç varsa ve fâili tespit edilmişse cezalandırılacaktır.Ama diyânî vechesiyle hata edeni yargılarken Tanrılık rolüne girme, hiç bir zaman hata etmemiş ve etmezmiş gibi muhatabı aşırı kınama ve itaba mâruz bırakma şuurlu bir müslüman davranışı olamaz.Zira efâl-i kabîhanın günah diye isimlendirdiğimiz Hukukullah’a müteallık ciheti yalnızca günah sahibiyle Rabbi arasında bir meseledir ve kimsenin bu cihette söz söyleme hakkı yoktur.
Günahkar fâsıkın günahı irtikabta hususî mazeretlerinin olup olmadığı, varsa irâde ve tercihine tesirinin derecesi, samîmî olarak tövbe edip etmediği, gerçek bir nedâmet yaşayıp yaşamadığı yalnızca Âllah’a mâlum olan hususlardır ve kulun bu vadide söz bir tarafa kanaat sahibi olma yetkisi dahî yoktur.

Şahıslar ve isnatlardan kat’ı nazarla ifade etmeye gayret ettiğim bu ölçüler beşer olmamızın, insan olmamızın, müslüman olmamızın gerektirdiği ölçülerdir. Adalet merhametsizliğin kılıfı olamaz. Merhamet de adâlete mânî kılınamaz.Mahkemenin âdil hükmü fâile fiili nedeniyle verilen hükümdür, bu bize fâilin zâtından nefret etme ve ona tüm merhamet kapılarını kapatma hakkı vermez.

Başkasının ayıplarını ayyuka çıkarıp, ifşâ oluşunu memnuniyet hisleriyle karşılayanların, kendilerini o ayıpların bizzat mürtekibi olarak bulmaları uzak değildir. İnsan iddiâsından sınanır ve ayıpladığı hatadan uzak oluşunun aslında bir imkan ya da fırsat yokluğu olduğu hakkal yakîn kendisine gösterilir. Ulûhiyete kalkışana beşeriyeti en zayıf yönleriyle tattırılır.Tabî görebilirse, anlayabilirse.

4-Soruşturma kapsamında tutuklanan şüphelilerden birinin uzaktan bakıldığında siyasal islamı temsil ediyormuş gibi görünmesi bu lincin dozunu hayli artırmış durumda.Uzaktan bakıldığında dedim çünkü her ne kadar ekranın ön tarafındakiler böyle bilse ve düşünse de ekranın arka tarafındakiler ve medya sektörünün bizzat içinde olanlar durumun böyle olmadığını ve mâlum şahsın yaşantısının İslâmî ölçülerle bir alakasının olmadığını biliyorlar.

Ama bunlar lüzumsuz tafsilat.Biz ana meseleye gelelim. Hata ya da ahlaksızlık edenin müslüman ya da muhafazakar oluşu bahsettiğimiz linç tavrını nasıl kontrolsüz ölçülere çıkardı?
Bunun tek cevabı var.İslam düşmanlığı.Siyasal İslamcılığa karşı olma kılıfıyla maskelenen bu duruş aslında düpedüz din ve maneviyat aleyhtarlığıdır.
Eğip bükmenin, yumuşak ve renksiz kelimelerle meseleyi iç etmenin alemi yok.
Bu ülkede bir kitle müslümanın her hatasını İslâm’a izâfe etme hastalığına yakalanmıştır. Yeşilçam sinemasından tutun da bu gün dünyaya pazarlamakla iftihar ettiğimiz güncel dizilere, okul müsâmerelerinden profesyonel tiyatro oyunlarına kadar her mecrada ahlak yoksunu, sapık, paragöz tiplerin hep hacı hoca takımından gösterilmesi bu hastalıklı kitlenin işidir.
Elli yıl öncesinin “Bir de hacı olacak, sakalı beş karış ama” kalıpları bu gün “ siyasal islamcı değil mi “ kalıplarına evrilmiş ve müslümanın hatası sekülerlerin gözüne hep olduğundan fazla görünmüştür.
Bu psikozun mâlum kemalist kitle tarafından aşılması yani tedavisi mümkün değildir. O yüzden de lafımız bu propagandaya yem olma potansiyeli olan cahil ve gafil insanımızadır.
Uyuşturucu ibtilâsı, kadın düşkünlüğü, para zaafının, makam ya da şöhret hırsının , rüşvetçiliğin, iltimas, suistimal ve rantçılığın siyasal islamla, liberallikle, sekülerlikle onla bunla bir ilişkisi yoktur.Her mahallenin iyisi, kötüsü, ahlaklısı, ahlaksızı, kalitelisi, kalitesizi, zaaflarına yenileni yenilmeyen olur. Müslümanın da iyi ahlaklısı, kötü ahlaklısı olur ve bunun İslam’la bir alakası yoktur.Siyasal İslamcı olmayan mâlum gazetecinin öyle olduğunu var saysak bile bu mevzuda söylenebilecek başka bir şey olamaz.

Herkes önce aynayı yüzüne çevirsin ve ne kadar mâsum olduğunu kendisi kendisine itiraf etsin.Merd oğlu mert için yakalanmağa lüzum yok.Ve ilk taşı en mâsum olan atsın.Kahpeliğin lüzumu yok.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.