Kâmil insanı münkerâttan kemâlât ve fazıletleri men eder. Vasat insanı ahlâkî ve ictimâî müeyyideler. İbtidâî insanı ise hukukî takibât ve cezâlar. Bir idâre sosyal nizamı sadece hukuk üzerinden ele alıyorsa istihdaf ettiği nizamı bir türlü sağlayamaz. Zira ceza sadece neticeler üzerinden yürüyen ve fiil tamamlandıktan sonra devreye giren bir süreçtir ve ıslah ediciliği yok denemez ama zayıftır.
İnsanın fıtratındaki müspet istidatları geliştirebilmesi cemiyetin buna imkan veren nizam ve keyfiyetiyle alakalıdır. İnsanlıkta tekâmül etme potansiyeli olan kabiliyetler , ehline emanet edilerek yetiştirilir ve iyilik ve güzelliklerin taammümünde mühim bir vazife icra ederler. Cemiyeti huzur ve saaadet duraklarına taşımada lokomotif olacak ve sosyal kardeşliği tesis edecek olan bu abide şahsiyetleri, kanaat önderlerini, mefkure insanlarını koruyup kollamazsak kaybeden yine bu coğrafyanın insanı olacaktır. Böyle model şahsiyetleri yetiştiren ilim ve irfan ocakları kurmaz veya kurulanları yaşatmazsak terbiye ve tekmil faaliyeti yapamaz hale gelir , adalet sarayı ve ceza evi inşasıyla çıkmazlarımıza çare ararız.
Vasat insan dediğimiz , sosyal baskıyı hissederek dengesini bulan ve ahlakî tefessühden fıtraten istikrah eden ikinci sınıf kitle ise ,yukarıda zikrettiğim önder şahsiyetlerin asgari emekleriyle husule gelir. Zira bu kişilerin fiillerinde beşeri zaaflar, nefsani sürçmeler, ucuz aldanmışlıklar sebebiyle hak ve batıl, hayır ve şer , güzel çirkin karışmış olsa da fikren ve itikaden yanlışlarına doğru demezler, hatalarında musır olmazlar, yanlışlarının vukuu kadar şüyuundan da hazer edip mahcubiyet duymak istemezler. Bu nedenle belli bir insanî ve dinî tedrisattan geçtikleri için ahlaki ölçülerle maasiyet ve suç fiillerinden uzak dururlar. Normal toplumlarda pramidin en kalabalık noktası burası olmalı ve ictimai yapının muvazenesi ahlak normlarına saygılı bu nevi bireylerin ekseriyetiyle dengeye oturmalıdır.
Bir de ibtidai ya da ilkel diye tarif ettiğimiz ve henüz sadece potansiyel anlamda insan olup bu vasfını hariçte tahakkuk ettirememiş kimseler vardır ki, bunların egoizm ve menfaatperestliklerinin frenlenmesi ve toplumun diğer fertlerini haklarına tecavüz etmelerinin engellenmesi sadece hukuki ve cezai yaptırımlarla mümkündür.
Sağlıklı cemiyetlerde bu nevi fertler ekalliyet teşkil eder ve haddi aştıklarında devlet gücü hadlerini bildirerek kamu düzenini ifsad edecek zorbalıklarına sed çeker. Bilhassa Ceza Kanunlarının caydırıcılığının muhatabı bu zümredir ve Ceza İnfaz yasalarının rehabilite edici veçheleri bu neviden insanlara yöneliktir.
Peki bir toplum neredeyse külliyen bu evsafta insan namzetlerinden müteşekkil hale gelirse ne olur, bu durum neyi işaretler, ne gibi çareler aranabilir?
Öncelikle istisnai ve azınlık düzeyde kalması gereken bu kitlenin pramidin en kalabalık bölgesini teşkil ediyor oluşu cemiyet açısından manevi ve ahlaki bir felaketi işaret eder. Herkesin haz ve zevk peşinde koştuğu, şahsi menfaatinden başka kutsal tanımadığı açık olan bu gibi toplumlarda sefahatlerin çoğu cinayetlere, bencilliklerin çoğu harb ve darplere varır. İnsanın özündeki güzellikleri boğan, onu nefsinin elinde canavarlaştıran şey kendisi gibi sırtlanların, tilkilerin ve aslanların cemiyetin her yerini sarmış olmasıdır.
Böyle bir vasatta alâmet gibi adliye binaları dikmek, sürekli yeni mahkemeler açmak, devamlı hakim savcı alımları yapmak cezaları yükseltici yasa değişiklikleri yapmak ve bilmem kaç bin metre üzerine ceza infaz kampüsleri inşa etmek kaçınılmazdır ama çare değildir.
Öfkelendiğinde , canı yandığında, gayesine varamadığında Allah korkusu, uhrevi hesap kaygısı duymayan, ilâhî emirleri hiç hatırlamayan, şiddete yöneldiğinde sosyal ve ahlaki müeyyideleri önemsemeyen, muhatabının hayat hakkını, onur ve gururunu zerre dikkate almayan insanları, hele ki alkol, uyuşturucu gibi aklı örtücü, iradeyi felç edici maddelerin tesirindeyken frenleyebilecek bir ceza yasası yoktur.
Bu sebeple öncelikle bu vasıftaki insanların ehlileştirilmeleri, hayatlarını hılkat gayelerine uygun bir surette anlamlandırmaları için talim ve terbiyeden geçmeleri, zaaf ve zayıflık zamanlarında irade ortaya koyabilecek düzeyde ilim, irfan ve hikmetle takviye edilmeleri, irşad ve inzar ehli tarafından sokak sokak, mahalle mahalle murakabede tutulmaları gerekir.
İnsanlık kapitalist rant ekonomisine mağlup olmuş, yer yüzünde birbirinden fersah fersah uzaklaşmış hayat standartları oluşmuşken ve bu iktisadi uçurumları göze sokulur hale getiren bilim ve teknoloji dünyayı küçük bir kasabaya çevirmişken hırs ve hasetten, kin ve öfkeden , tamah ve şehvetten çıldıran insanı Ceza Hukuku Mevzuatıyla dizginlemeye çalışmak beyhude bir çabadır. O süratle zengin olmalı, her istediğini yemeli, her beğendiğini giymeli, gözünün her arzuladığıyla halvet olmalı, en lüks arabalara binmeli, en kritik makamlarda olmalı, alkışlanmalı, şımartılmalı, pamuklara sarılıp sarmalanmalıdır. “Neden bunlara başkası sahip olabilirken o olaması”nın akli bir izahı olmadığından gayeye götüren her yol ivedilikle denenmelidir. Hırsızlık, suiistimal, rüşvet, rant, nüfuz, iş takibi yapılmalı gençlik eldeyken fuhuş, uyuşturucu ve alkol hayata renk katmalıdır.
Şimdi bu hedonist ve narsist ve hatta kendince tanrı insanı biz Denetimli Serbestlik, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Şartlı Tahliye , ev hapsi, elektronik kelepçe, adli kontrol tedbirleriyle delik deşik ettiğimiz ceza infaz rejimiyle mi terbiye edeceğiz.
Hayır edemiyoruz. Edemediğimizi de göremiyoruz. Suç artınca ceza evlerini dolduruyor, suç yine de artmaya devam ettiği için ceza evlerini boşaltmak zorunda kalıyor, bu defa yine infaz rejimi değişikliğine gidiyoruz. İçerdekileri dışarı, dışarıdakileri içeri şeklinde fasit bir dairenin sersem git gelcileri olmuşuz.
Kimse gerçekten ahlakı önemsemediği için içerdekiler ve yakınları, af çıkmıyor diye idareye çemkirirken, geri kalanlar devleti, suçluları affetmek ve suç işlemeyenleri dolaylı yoldan cezalandırmakla tenkid ediyor.
İlim ehli yetiştiren medreseleri, irfan ehli yetiştiren tekkeleri kapattık. Sadece bilim ve teknoloji üreten üniversiteler ile oluvercek sandık ama olmadı. Berduşu, delisi bile bir derece ahlaklı olan cemiyetimiz dünyanın merkezinde kendisi olduğu vehmiyle her şeyin emrine amade olması gerektiğini düşünen megolamanlarla doldu.
Mahallede büyük, sokakta âbi yok. Akrabalık bağları kopunca takip ve murakabe de kalmadı. Yüz yüzden utanırdı yüz de gitti. Âkıl, âlim ve ârif insanı kim ne yapsın, zengin, meşhur, güzel/yakışıklılar varken. “Yapma”diyeni geçtim, yapana “dur” diyen bile yok. Herkes merkeb olunca merkebe kim “çüş” diyecek. Bir tutam saman peşinde bir ömrü heba eden kriminal tipler olduk.
Peygamberler, veliler, hakîmler diyarı Anadolu üçüncü sayfa absürtlüklerinin reyting madeni oldu. İrfanıyla iftihar ettiğimiz Anadolu çarpık ilişkilerin, marjinal hayatların sırrını rezilce ifşaya başladı. Midemiz bulana bulana izliyor sonra unutuyoruz.
Ve bir haber: 11. Yargı Paketi Mecliste kabul edildi ve 50.000 mahkuma tahliye yolu açıldı. Hele bir de kader mahkumu demiyorlar mı? İşte bu cemiyet , ahmak çiftçinin çürüğüyle karıştırıp sağlam mahsülü de çürütmek için elinden geleni yapmaya devam ettiği bir yozlaşma çuvalına döndü.
Teşhis doğru olmadı mı yanlış tedavi öldürebilir derler ya. Ölüyoruz. Dirilmekte olduğumuza inana inana
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Burhanettin ÇAĞIRICI
CEZAEVİ DOLDUR BOŞALT
Kâmil insanı münkerâttan kemâlât ve fazıletleri men eder. Vasat insanı ahlâkî ve ictimâî müeyyideler. İbtidâî insanı ise hukukî takibât ve cezâlar. Bir idâre sosyal nizamı sadece hukuk üzerinden ele alıyorsa istihdaf ettiği nizamı bir türlü sağlayamaz. Zira ceza sadece neticeler üzerinden yürüyen ve fiil tamamlandıktan sonra devreye giren bir süreçtir ve ıslah ediciliği yok denemez ama zayıftır.
İnsanın fıtratındaki müspet istidatları geliştirebilmesi cemiyetin buna imkan veren nizam ve keyfiyetiyle alakalıdır. İnsanlıkta tekâmül etme potansiyeli olan kabiliyetler , ehline emanet edilerek yetiştirilir ve iyilik ve güzelliklerin taammümünde mühim bir vazife icra ederler. Cemiyeti huzur ve saaadet duraklarına taşımada lokomotif olacak ve sosyal kardeşliği tesis edecek olan bu abide şahsiyetleri, kanaat önderlerini, mefkure insanlarını koruyup kollamazsak kaybeden yine bu coğrafyanın insanı olacaktır. Böyle model şahsiyetleri yetiştiren ilim ve irfan ocakları kurmaz veya kurulanları yaşatmazsak terbiye ve tekmil faaliyeti yapamaz hale gelir , adalet sarayı ve ceza evi inşasıyla çıkmazlarımıza çare ararız.
Vasat insan dediğimiz , sosyal baskıyı hissederek dengesini bulan ve ahlakî tefessühden fıtraten istikrah eden ikinci sınıf kitle ise ,yukarıda zikrettiğim önder şahsiyetlerin asgari emekleriyle husule gelir. Zira bu kişilerin fiillerinde beşeri zaaflar, nefsani sürçmeler, ucuz aldanmışlıklar sebebiyle hak ve batıl, hayır ve şer , güzel çirkin karışmış olsa da fikren ve itikaden yanlışlarına doğru demezler, hatalarında musır olmazlar, yanlışlarının vukuu kadar şüyuundan da hazer edip mahcubiyet duymak istemezler. Bu nedenle belli bir insanî ve dinî tedrisattan geçtikleri için ahlaki ölçülerle maasiyet ve suç fiillerinden uzak dururlar. Normal toplumlarda pramidin en kalabalık noktası burası olmalı ve ictimai yapının muvazenesi ahlak normlarına saygılı bu nevi bireylerin ekseriyetiyle dengeye oturmalıdır.
Bir de ibtidai ya da ilkel diye tarif ettiğimiz ve henüz sadece potansiyel anlamda insan olup bu vasfını hariçte tahakkuk ettirememiş kimseler vardır ki, bunların egoizm ve menfaatperestliklerinin frenlenmesi ve toplumun diğer fertlerini haklarına tecavüz etmelerinin engellenmesi sadece hukuki ve cezai yaptırımlarla mümkündür.
Sağlıklı cemiyetlerde bu nevi fertler ekalliyet teşkil eder ve haddi aştıklarında devlet gücü hadlerini bildirerek kamu düzenini ifsad edecek zorbalıklarına sed çeker. Bilhassa Ceza Kanunlarının caydırıcılığının muhatabı bu zümredir ve Ceza İnfaz yasalarının rehabilite edici veçheleri bu neviden insanlara yöneliktir.
Peki bir toplum neredeyse külliyen bu evsafta insan namzetlerinden müteşekkil hale gelirse ne olur, bu durum neyi işaretler, ne gibi çareler aranabilir?
Öncelikle istisnai ve azınlık düzeyde kalması gereken bu kitlenin pramidin en kalabalık bölgesini teşkil ediyor oluşu cemiyet açısından manevi ve ahlaki bir felaketi işaret eder. Herkesin haz ve zevk peşinde koştuğu, şahsi menfaatinden başka kutsal tanımadığı açık olan bu gibi toplumlarda sefahatlerin çoğu cinayetlere, bencilliklerin çoğu harb ve darplere varır. İnsanın özündeki güzellikleri boğan, onu nefsinin elinde canavarlaştıran şey kendisi gibi sırtlanların, tilkilerin ve aslanların cemiyetin her yerini sarmış olmasıdır.
Böyle bir vasatta alâmet gibi adliye binaları dikmek, sürekli yeni mahkemeler açmak, devamlı hakim savcı alımları yapmak cezaları yükseltici yasa değişiklikleri yapmak ve bilmem kaç bin metre üzerine ceza infaz kampüsleri inşa etmek kaçınılmazdır ama çare değildir.
Öfkelendiğinde , canı yandığında, gayesine varamadığında Allah korkusu, uhrevi hesap kaygısı duymayan, ilâhî emirleri hiç hatırlamayan, şiddete yöneldiğinde sosyal ve ahlaki müeyyideleri önemsemeyen, muhatabının hayat hakkını, onur ve gururunu zerre dikkate almayan insanları, hele ki alkol, uyuşturucu gibi aklı örtücü, iradeyi felç edici maddelerin tesirindeyken frenleyebilecek bir ceza yasası yoktur.
Bu sebeple öncelikle bu vasıftaki insanların ehlileştirilmeleri, hayatlarını hılkat gayelerine uygun bir surette anlamlandırmaları için talim ve terbiyeden geçmeleri, zaaf ve zayıflık zamanlarında irade ortaya koyabilecek düzeyde ilim, irfan ve hikmetle takviye edilmeleri, irşad ve inzar ehli tarafından sokak sokak, mahalle mahalle murakabede tutulmaları gerekir.
İnsanlık kapitalist rant ekonomisine mağlup olmuş, yer yüzünde birbirinden fersah fersah uzaklaşmış hayat standartları oluşmuşken ve bu iktisadi uçurumları göze sokulur hale getiren bilim ve teknoloji dünyayı küçük bir kasabaya çevirmişken hırs ve hasetten, kin ve öfkeden , tamah ve şehvetten çıldıran insanı Ceza Hukuku Mevzuatıyla dizginlemeye çalışmak beyhude bir çabadır. O süratle zengin olmalı, her istediğini yemeli, her beğendiğini giymeli, gözünün her arzuladığıyla halvet olmalı, en lüks arabalara binmeli, en kritik makamlarda olmalı, alkışlanmalı, şımartılmalı, pamuklara sarılıp sarmalanmalıdır. “Neden bunlara başkası sahip olabilirken o olaması”nın akli bir izahı olmadığından gayeye götüren her yol ivedilikle denenmelidir. Hırsızlık, suiistimal, rüşvet, rant, nüfuz, iş takibi yapılmalı gençlik eldeyken fuhuş, uyuşturucu ve alkol hayata renk katmalıdır.
Şimdi bu hedonist ve narsist ve hatta kendince tanrı insanı biz Denetimli Serbestlik, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Şartlı Tahliye , ev hapsi, elektronik kelepçe, adli kontrol tedbirleriyle delik deşik ettiğimiz ceza infaz rejimiyle mi terbiye edeceğiz.
Hayır edemiyoruz. Edemediğimizi de göremiyoruz. Suç artınca ceza evlerini dolduruyor, suç yine de artmaya devam ettiği için ceza evlerini boşaltmak zorunda kalıyor, bu defa yine infaz rejimi değişikliğine gidiyoruz. İçerdekileri dışarı, dışarıdakileri içeri şeklinde fasit bir dairenin sersem git gelcileri olmuşuz.
Kimse gerçekten ahlakı önemsemediği için içerdekiler ve yakınları, af çıkmıyor diye idareye çemkirirken, geri kalanlar devleti, suçluları affetmek ve suç işlemeyenleri dolaylı yoldan cezalandırmakla tenkid ediyor.
İlim ehli yetiştiren medreseleri, irfan ehli yetiştiren tekkeleri kapattık. Sadece bilim ve teknoloji üreten üniversiteler ile oluvercek sandık ama olmadı. Berduşu, delisi bile bir derece ahlaklı olan cemiyetimiz dünyanın merkezinde kendisi olduğu vehmiyle her şeyin emrine amade olması gerektiğini düşünen megolamanlarla doldu.
Mahallede büyük, sokakta âbi yok. Akrabalık bağları kopunca takip ve murakabe de kalmadı. Yüz yüzden utanırdı yüz de gitti. Âkıl, âlim ve ârif insanı kim ne yapsın, zengin, meşhur, güzel/yakışıklılar varken. “Yapma”diyeni geçtim, yapana “dur” diyen bile yok. Herkes merkeb olunca merkebe kim “çüş” diyecek. Bir tutam saman peşinde bir ömrü heba eden kriminal tipler olduk.
Peygamberler, veliler, hakîmler diyarı Anadolu üçüncü sayfa absürtlüklerinin reyting madeni oldu. İrfanıyla iftihar ettiğimiz Anadolu çarpık ilişkilerin, marjinal hayatların sırrını rezilce ifşaya başladı. Midemiz bulana bulana izliyor sonra unutuyoruz.
Ve bir haber: 11. Yargı Paketi Mecliste kabul edildi ve 50.000 mahkuma tahliye yolu açıldı. Hele bir de kader mahkumu demiyorlar mı? İşte bu cemiyet , ahmak çiftçinin çürüğüyle karıştırıp sağlam mahsülü de çürütmek için elinden geleni yapmaya devam ettiği bir yozlaşma çuvalına döndü.
Teşhis doğru olmadı mı yanlış tedavi öldürebilir derler ya. Ölüyoruz. Dirilmekte olduğumuza inana inana