Keşmir ve Uluslararası Hukukun Susturulan Vicdanı
Yazının Giriş Tarihi: 09.05.2025 13:25
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.05.2025 13:28
Vadileriyle büyüleyen, ama bir türlü huzurla nefes alamayan bir toprak parçası düşünün... Keşmir, Güney Asya’nın ortasında, yıllardır atan ama hep sıkışık çarpan bir kalp gibi. Hindistan ve Pakistan arasında yalnızca siyasi bir ihtilaf değil bu; aynı zamanda uluslararası hukukun yıllardır göz ardı ettiği, sessizliğe terk ettiği bir yara.
Sorun, 1947 yılında Britanya’nın Hindistan’daki sömürge yönetimine son vermesiyle başladı. Yeni sınırlar çizilirken Hindistan ve Pakistan kuruldu. Keşmir, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, başında Hindu bir prensin bulunduğu tartışmalı bir bölgeydi. Prens Hari Singh’in Hindistan’la birleşmeyi tercih etmesi, Pakistan’ın sert tepkisine neden oldu. O günden bu yana bu ihtilaf üç kez savaşa, sayısız çatışmaya ve binlerce sivilin hayatına mal oldu.
Uluslararası hukuk bu konuda ne diyor? 1948’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, halkın kendi geleceğini belirlemesi için bir referandum yapılması gerektiğini açıkça belirtti. Ancak bu referandum, aradan geçen onlarca yıla rağmen hâlâ gerçekleşmedi. Neden? Çünkü taraflar arasında siyasi hesaplar, güven eksikliği ve stratejik kaygılar, halkın iradesinin önüne geçiyor.
Zamanla mesele uluslararası gündemden düştü .Ancak bölge halkının bekleyişi sürüyor. 2019 yılında Hindistan, bölgenin anayasal özel statüsünü kaldırarak doğrudan merkezi yönetime bağladı. Pakistan bu adımı uluslararası hukuka aykırı buldu. Aynı yıl bölgede internet erişimi engellendi, uzun süreli sokağa çıkma yasakları uygulandı, muhalif siyasetçiler susturuldu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından yayımlanan raporlar ise ses getirmekten uzak kaldı.
Oysa uluslararası hukuk yalnızca metinlerden ibaret değildir. Hukuk, aynı zamanda insan sesidir. Keşmir halkı hâlâ kendi kaderini tayin etme hakkına sahip değilse, bu yalnızca bir egemenlik meselesi değil; temel bir insan hakları sorunudur. Uluslararası hukukun özünde yer alan özgür irade ilkesi, bu topraklarda çok uzun zamandır askıda.
Unutulmamalı ki Hindistan ve Pakistan’ın her ikisi de nükleer güç. Burada çıkabilecek küçük bir kıvılcım, yalnızca iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi hatta dünya barışını etkileyebilir. Bu nedenle, hukukun burada işlemesi sadece bir adalet meselesi değil; aynı zamanda küresel güvenliğin bir gereğidir.
Bugün Keşmir’de saatler durmuş gibi. Ve yalnızca bir saat değil; insan hayatlarının, umutlarının, hukukun zamanı durmuş durumda. Her geçen gün, bu durgunluk daha da ağırlaşıyor.
Burası artık yalnızca bir sınır meselesi değil. Keşmir, uluslararası hukukun vicdanı için bir sınav. Hukuk hâlâ geçerli mi? Evet. Ama gerçekten işliyor mu? İşte bu soruya dürüst bir cevap veremediğimiz sürece, burada hayat hep beklemeye alınacak.
Bir halk, kendi kaderini tayin edemiyorsa, orada ne hukuk işler ne de zaman.
Keşmir yalnızca dağların arasına sıkışmış bir bölge değil; aynı zamanda iradenin, özgürlüğün ve hukukun boğazına düğüm atılmış hâlidir...
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Av. Merve Güldür
Keşmir ve Uluslararası Hukukun Susturulan Vicdanı
Vadileriyle büyüleyen, ama bir türlü huzurla nefes alamayan bir toprak parçası düşünün... Keşmir, Güney Asya’nın ortasında, yıllardır atan ama hep sıkışık çarpan bir kalp gibi. Hindistan ve Pakistan arasında yalnızca siyasi bir ihtilaf değil bu; aynı zamanda uluslararası hukukun yıllardır göz ardı ettiği, sessizliğe terk ettiği bir yara.
Sorun, 1947 yılında Britanya’nın Hindistan’daki sömürge yönetimine son vermesiyle başladı. Yeni sınırlar çizilirken Hindistan ve Pakistan kuruldu. Keşmir, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, başında Hindu bir prensin bulunduğu tartışmalı bir bölgeydi. Prens Hari Singh’in Hindistan’la birleşmeyi tercih etmesi, Pakistan’ın sert tepkisine neden oldu. O günden bu yana bu ihtilaf üç kez savaşa, sayısız çatışmaya ve binlerce sivilin hayatına mal oldu.
Uluslararası hukuk bu konuda ne diyor? 1948’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, halkın kendi geleceğini belirlemesi için bir referandum yapılması gerektiğini açıkça belirtti. Ancak bu referandum, aradan geçen onlarca yıla rağmen hâlâ gerçekleşmedi. Neden? Çünkü taraflar arasında siyasi hesaplar, güven eksikliği ve stratejik kaygılar, halkın iradesinin önüne geçiyor.
Zamanla mesele uluslararası gündemden düştü .Ancak bölge halkının bekleyişi sürüyor. 2019 yılında Hindistan, bölgenin anayasal özel statüsünü kaldırarak doğrudan merkezi yönetime bağladı. Pakistan bu adımı uluslararası hukuka aykırı buldu. Aynı yıl bölgede internet erişimi engellendi, uzun süreli sokağa çıkma yasakları uygulandı, muhalif siyasetçiler susturuldu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından yayımlanan raporlar ise ses getirmekten uzak kaldı.
Oysa uluslararası hukuk yalnızca metinlerden ibaret değildir. Hukuk, aynı zamanda insan sesidir. Keşmir halkı hâlâ kendi kaderini tayin etme hakkına sahip değilse, bu yalnızca bir egemenlik meselesi değil; temel bir insan hakları sorunudur. Uluslararası hukukun özünde yer alan özgür irade ilkesi, bu topraklarda çok uzun zamandır askıda.
Unutulmamalı ki Hindistan ve Pakistan’ın her ikisi de nükleer güç. Burada çıkabilecek küçük bir kıvılcım, yalnızca iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi hatta dünya barışını etkileyebilir. Bu nedenle, hukukun burada işlemesi sadece bir adalet meselesi değil; aynı zamanda küresel güvenliğin bir gereğidir.
Bugün Keşmir’de saatler durmuş gibi. Ve yalnızca bir saat değil; insan hayatlarının, umutlarının, hukukun zamanı durmuş durumda. Her geçen gün, bu durgunluk daha da ağırlaşıyor.
Burası artık yalnızca bir sınır meselesi değil. Keşmir, uluslararası hukukun vicdanı için bir sınav. Hukuk hâlâ geçerli mi? Evet. Ama gerçekten işliyor mu? İşte bu soruya dürüst bir cevap veremediğimiz sürece, burada hayat hep beklemeye alınacak.
Bir halk, kendi kaderini tayin edemiyorsa, orada ne hukuk işler ne de zaman.
Keşmir yalnızca dağların arasına sıkışmış bir bölge değil; aynı zamanda iradenin, özgürlüğün ve hukukun boğazına düğüm atılmış hâlidir...