Prof. Dr. Sadettin Ökten ve Hasan Taşçı'nın katılımıyla gerçekleşen "İslam Medeniyet Tasavvurunda Şehir Kurucu İlkeler" başlıklı konferans, modern kent yaşamının ardındaki felsefi kodları ve bu kodların insan kimliği üzerindeki etkilerini masaya yatırdı. Prof. Dr. Ökten'in analizinin merkezinde, günümüz şehirlerinin, özellikle İstanbul'un, kapitalist ve küreselci bir değerler sistemiyle şekillendiği ve bu durumun, İslami medeniyet tasavvuruna sahip insanlar için derin bir kimlik çatışması ve "örselenmesi" yarattığı tezi yer aldı.
Şehir: Bir Medeniyetin Değerler Aynası
Prof. Dr. Ökten, analizine şehrin doğasına dair temel bir tespitle başladı: Şehir, tabiatta kendiliğinden var olmayan, tamamen insan eliyle inşa edilmiş yapay bir oluşumdur. Bu yapaylığın temelinde ise daima bir değerler sistemi, bir dünya görüşü yatar. Her şehir, onu kuran medeniyetin dünyaya bakışını, önceliklerini ve felsefesini yansıtan canlı bir ayna gibidir. Bu noktada Ökten, Osmanlı medeniyetinin bu ilkeyi nasıl somutlaştırdığına dair çarpıcı bir örnek sundu: Geçici olanı simgeleyen ahşap konutlar, hayatın fani olduğunu hatırlatırken; ebediyeti ve toplumsal hizmeti temsil eden taş külliyeler, kalıcı değerlerin mekana nasıl işlendiğini gösterir.
Akıl mı, Vahiy mi? Şehre Yansıyan Felsefi Ayrım
İki medeniyet tasavvuru arasındaki temel ayrım, bilgi ve aklın konumlandırılmasında ortaya çıkar. Prof. Dr. Ökten bu felsefi kopuşu, "Modernist Batı uygarlığı aklı rehber edinir, İslam medeniyeti ise aklı vahye tabi kılar," sözleriyle özetledi. Bu temel ayrım, kaçınılmaz olarak şehir planlamasına da yansır. Ökten, bu durumu Orta Çağ Avrupa'sından bir örnekle somutlaştırdı: O dönemin şehrinin merkezinde katedral yer alır ve şehrin en yetkili figürü piskopostur. Bu yapı, şehrin dayandığı değerler sisteminin mekansal bir tezahürüdür.
İstanbul'un Güncel Kimliği: "Kapitalist ve Pragmatik" Bir Yönelim
Peki, günümüz İstanbul'unun arkasındaki ana fikir nedir? Prof. Dr. Ökten'in bu soruya yanıtı netti: "Kapitalist, pragmatik, küreselci değerler sisteminin İstanbul'daki yansıması."
Bu anlayışın en belirgin temsilcileri olarak Levent, Ayazağa ve Şişli gibi iş ve finans merkezlerini işaret etti. Büyük alışveriş merkezleri ve bu akslar etrafında şekillenen yaşam tarzı, modern insanın fayda ve tüketim odaklı değerlerinin mekana kazınmış halidir.
Mekanın İki Boyutu: İşlev ve Simge
Şehrin insan üzerindeki etkisini daha derinlemesine analiz etmek için Ökten, "etik şehir" ve "estetik şehir" olarak adlandırdığı iki temel boyutu ortaya koydu. Bu iki boyut, bir mekanın hem işlevsel ihtiyaçları karşılamasını hem de ruha hitap etmesini ifade eder.
Etik Boyut: Mekanın "İşlevsel" Vaadi
Bir şehrin "etik" boyutu, dayandığı medeniyet tasavvuruna inanan insanlar için hayatı kolaylaştıran işlevsel yönünü tanımlar. Bu şehir, sakinlerinin kendi değerlerine uygun bir yaşamı akıcı ve sorunsuz bir şekilde sürdürmesine olanak tanır. Prof. Dr. Ökten'in ifadesiyle, bir kapitalist için New York Manhattan'ı veya bir Marksist için Doğu Almanya'daki uzun bloklar, kendi felsefelerine göre kurgulanmış birer "etik şehir" örneğidir.
Estetik Boyut: Mekanın "Simgesel" Ruhu
Ancak bir şehrin sadece işlevsel olması yeterli değildir; insan ruhunu ve duygularını da tatmin etmelidir. Bu noktada şehrin "estetik" veya "simgesel boyutu" devreye girer. Bu boyut, o medeniyetin değerlerini sürekli olarak hatırlatan, sevdiren ve benimseten mimari detaylardan, sanatsal unsurlardan ve mekan düzenlemelerinden oluşur. İşlevsellik (etik) ve simgeselliğin (estetik) bir araya gelmesiyle, bir mekan tam anlamıyla bir "etik ve estetik şehir" kimliği kazanır.
Mekanın Dönüştürücü Gücü ve Türkiye'deki Kaotik Durum
Farklı bir medeniyetin değerleriyle üretilmiş bir mekanda yaşamak, birey ve toplum üzerinde derin ve dönüştürücü etkilere sahiptir. Bu noktada, mekanın sadece pasif bir sahne değil, aktif bir dönüştürücü olduğu tezi devreye giriyor. Prof. Dr. Ökten'e göre, başka bir medeniyetin ürettiği bir nesne veya eylem kullanıldıkça, farkında olmadan onun simgeleri ve ardındaki değerler benimsenmeye başlar. Bu sürecin sonunda ise "kimlik örselenmiş hale gelir."
Ökten, bu soyut tespiti, üniversite yıllarından kişisel bir anısıyla somutlaştırdı: Sakallı olduğu için fotoğrafçının, vesikalık fotoğrafına "takma çene" eklemek zorunda kaldığını anlatarak, "biçim üzerinden bir var oluş mücadelesi"nin bireysel yansımalarını gözler önüne serdi. Türkiye'deki mevcut durumu bu çerçevede "kaotik" olarak niteleyen Ökten, toplumun "İslam değerleriyle meşbu" olmasına rağmen, yaşadığı mekanların "kapitalist, pragmatik ve küresele dönen bir eğilim içinde" olduğunu belirtti. İşte bu bölünmüşlük, değerler ve yaşanan mekan arasında derin bir çatışma doğurmaktadır. Bu döngüyü Hasan Taşçı, Winston Churchill'e atfedilen bir fikirle özetledi: "Bir şehri kurarken sorulması gereken esas soru nasıl bir mekan değil, nasıl bir insandır?" Taşçı, bu fikri şu döngüyle tamamladı: "Önce eylemlerimizle mekanı meydana getiririz, sonra o mekan eylemlerimizi yönlendirir ve bizi dönüştürür."
Bu tablo karşısında hissedilen çaresizlik hissine karşı Ökten, tarihten bir teselli sundu: "Eğer Hz. İsa'nın doğduğu yıllarda bir Roma vatandaşı olsaydım, o 'yıkılmaz' denen imparatorluğun bir gün yok olacağına ihtimal vermezdim. Ama 476'da barbarlar Roma'yı perişan etti. O zaman aklıma 'Küllü men aleyha fân' ayeti geliyor."
Çözüm Arayışı: Farkındalık ve İrade Beyanı
Prof. Dr. Ökten'e göre, bu karmaşık durum karşısında atılacak ilk adım dürüst bir yüzleşmedir. "Yaptığım yanlışı bilirim en azından. En azından kendime karşı dürüst olurum," sözü, mevcut durumu kabullenmenin ve bir farkındalık geliştirmenin hayati önemini vurguluyor. Değişimin mümkün olduğuna dair umudunu ise somut örneklerle dile getirdi. Taksim ve Levent gibi modern ve kapitalist kimliğin sembolü haline gelmiş bölgelere inşa edilen camilerin, bu mekanların modernist bütünlüğüne bir "çelişki" soktuğunu ve farklı bir değer sisteminin varlığını güçlü bir şekilde hatırlattığını belirtti. Ökten'e göre, bu tür bir değişimi tetikleyecek temel gereklilik, toplumun "talepkar olması" ve bu taleplerin doğru bir medeniyet tasavvuru ile biçimlendirilmesidir.
Konferanstan Son Notlar
Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan konferans, katılımcıların yoğun ilgisiyle devam etti. Programın sonunda konuşmacılar Prof. Dr. Sadettin Ökten ve Hasan Taşçı'ya hediye takdimi yapıldı.
UKİD Sarı Saltuk Kültür Merkezi'ndeki sohbet programlarının, her Cuma akşamı saat 19:00'da farklı konu ve konuklarla devam edeceği bilgisi paylaşıldı.